Bilmiş Yılan ve Şarkıları
Her ormanın sevilen ve sevilmeyen üyeleri mutlaka vardır. Ancak bizim bahsedeceğimiz ormanda tüm hayvanlar birbirlerini sever, her zaman birbirlerini desteklermiş. Peki bu nasıl oldu dersiniz? Bilmiş yılan sayesinde… Ormanda herkese yakın uzaklıkta evi olan yeşil, siyah renkteki orta boylu ancak yaşlı yılan, yıllar yılı hep çevresinde hayvan arkadaşlarına dostlukluğu ve arkadaşlığı öğretmiş. Kendisine kötülük yapanlara bile hep iyi davranıp öğüt vermiş. Gençlik yıllarında sürekli olarak kaplan ve tilkinin iftiraları ile baş etmek zorunda kalmış. Bu dönemlerde zor zamanları atlatmak için hep şarkı söylemiş. Ama öyle boş şarkılar değilmiş bunlar. Yine dostluk, arkadaşlık üzerine, yalan ve kötülüğün insana ne kadar zarar verdiğini anlatan şarkılarmış. Kaplan ve tilki sürekli geldiklerinde bu tür şarkıları ister istemez dinleyerek en sonunda doğru bulmuş ve bilmiş yılandan özür dileyerek bir daha kapısını kötülük için çalmamış.
Bilmiş yılan her gün ormanın derinliklerine yol alıp derdi, sıkıntısı olan birileri var mı diye bakarmış. Eğer derdi sıkıntısı olan birileri olursa seve seve dinler, bir hal çaresine bakmak için var gücü ile düşünürmüş. Öğleden sonraları ormanın diğer tarafında mutsuz ve dertli birilerini arayan bilmiş yılan, akşamları ise derdi olan hayvanları evinde misafir edip dertlerine ortak olurmuş. Günler böyle dert dinlemek ile geçer, bilmiş yılan her gün yeni dertlere yen çareler üretirmiş.
Bir gün ormanın tüm hayvanları bir araya gelerek bilmiş yılana gitmişler. Sözcü olan ceylan;
“Merhaba bilmiş yılan. Bizim çok büyük bir derdimiz var, bu derdimize çare olur musun?”
“Merhaba arkadaşlar, elbette, elimden gelirse seve seve. Nedir derdiniz?”
“Bu hepimizin ortak derdi. Bizim, bizden öncekilerin ve bizden sonrakilerin… Avcılar.”
“Evet, avcılar büyük sorun.”
“İşte bizde bu sorunu çözümü için senden yardım istemeye geldik. Sen ki ne dertlere derman oldun, bu derdimize de derman ol ey bilmiş yılan.”
Bilmiş yılan bir süre dalgın dalgın çember şeklinde kendi kuyruğunu takip etmiş. Bu konuda ne yapılabilir düşünmeye başlamış. Her gün nöbet ttusalar, avcılar geldiğinde birbirlerine haber verseler ve saklanasalar. Fikir güzel güzel gelmiş ancak nereye? Çalıların arkasına saklansalar avcılar çalıları yakıp kaçmalarını sağlıyor ve yine yakalanıyorlardı. O zaman başka bir yere, yanmayacak bir yere…
“Tabi ya…”
Sessizliği bozan bu ses ile herkesin gözleri tekrardan bilmiş yılana dönmüş.
“Tabi ya, kayalar… Orada bizi bulamazlar, saklandığımızda kayaları yakalamazlar ve bizi de kaçıramazlar.”
Kısa bir sessizliğin ardından tüm hayvanlar yerlerinde zıplayıp sevinç çığlıkları atmış. Kısa sürede şarkılar eşliğinde herkes kendi cüssesine göre kaya oyukları açmış ve avcıları beklemeye başlamışlar. Ormanın iki yanında duran nöbetçilerden alt kısımda duran tavşan koşa koşa gelmiş. Hemen kargaya haber vermiş ve karga hızla ormanın diğer ucundaki nöbetçi olan sarsara gitmiş. Sarsar var gücü ile koşup kayalalıklara ulaşmış. Bu sırada ortada hiç hayvan yokmuş, hepsi çoktan kayalıklardaki oyuğuna yerleşmiş. Sarsar da hemen kayalıklardaki yerini almış. Avcılar o gün etrafta hiç hayvan göremeyince çok şaşırmış. Saatlerce aramalarına rağmen bir tek iz bile bulamamış ve en sonunda gitmişler.
Avcılar gittikten sonra tüm hayvanlar ortaya çıkmış ve neşe içinde bilmiş yılana sarılmışlar. Yıllardır çözemedikleri sorunu en yakın arkadaşları çözmüş ve artık güven içinde yaşabileceklermiş.}