Bir varmış bir yokmuş. Kocaman dağların arkasında, yemyeşil bir ova üzerine kurulmuş şirin mi şirin
bir kasaba varmış. Doğanın en güzel yeşil rengi hep bu kasabada olurmuş. Bahar gelince rengarenk
çiçekler açar, dereler şakır şakır akarmış. Kuzuların me’lemesi, kuşların cıvıltıyla ötmesi bu kasabayı
daha da bir güzel yaparmış. Bu kasabada yaşayan herkes çok mutluymuş. Böylesine güzel bir yerde
insan nasıl mutlu olmaz ki. Kasabanın güzelliği insanlara da yansımış. Kasabada yaşana herkes birbirini
çok sever ve hep birbirlerine yardımcı olurlarmış.
Kasabada yaşana minik bir Zeynep varmış. Kasabanın en mutsuz kızı minik Zeynep’miş. Mutsuz olması
için aslında hiçbir neden yokmuş. Zeynep dünyalar güzeli bir kızmış. Masmavi gözler ve sapsarı uzun
saçları ile adeta kasabanın güzelliğine güzellik katarmış. Ancak minik Zeynep’in boyu biraz kısaymış.
Arkadaşları içerisinde en kısa boya sahip olan Zeynep bu duruma içten içe çok üzülürmüş. Bahçelere
meyve toplamaya gittiklerinde hiçbir ağaca yetişemez ve arkadaşlarının dalga konusu olurmuş. Çok iyi
bir kız olan Zeynep arkadaşları onunla dalga geçtiğinde kimseye kızıp bağıramaz hep içine atarmış. Ne
annesi ne babası ne de onlarla birlikte yaşayan tonton anneannesi Zeynep’in bu üzüntüsünün hiç
farkında değillermiş. Arkadaşları onunla sürekli dalga geçtikleri için onlarla meyve toplamaya gitmez,
dışarıda güle oynaya oyunlar oynayamazmış. Pembe bir sandalyesi varmış minik Zeynep’in. Pembe
sandalyesini odasında camın kenarına koyar, camdan dışarı izlemeye dalarmış. Minik Zeynep’in
odasından bakıldığında kasabanın akan nehri öyle güzel görünürmüş ki, Zeynep hep pembe
sandalyesinde bu nehre bakar, yaşadığı üzüntüyü düşünürmüş.
Minik Zeynep’in birde pembe kapaklı bir defteri varmış. Bu defter onun tek ve en yakın arkadaşıymış.
Zeynep cam kenarında uzun uzun nehri seyreder sonra kalkıp defterine içinden geçen üzüntülerini bir
bir yazarmış. Arkadaşları onunla dalga geçtiğinde nasıl üzüldüğünü bir minik Zeynep bilirmiş birde bu
defter. İyi kalpli Zeynep üzüntülerini defterine yazdıkça biraz olsun rahatlarmış. Ne de olsa pylaşmak
güzel şeymiş, hele de dertleri paylaşmak insana çok iyi gelirmiş. Ama Zeynep üzüntüsünü deftere
yazdıkça pembe kaplı defter Zeynep’in iyi kalbinin kırılmasına dayanamazmış sürekli ağlarmış. Zeynep
Derken günlerden bir gün Zeynep’in tonton anneannesi tam Zeynep’in odasının önünden geçerken
içerden bir ağlama sesi duymuş. Babası ile markete giden Zeynep’in evde olmadığını bildiği için kimin
ağladığını merak etmiş ve kapıyı açıp odaya bakmış. Ancak odada kimseyi görememiş. Ağlama sesi ise
hala devam ediyormuş. Birden tonton anneanne masanın üzerinde duran pembe kaplı defteri
görmüş. Evet, ağlayan bu deftermiş. Çok şaşırmış anneanne. İlk defa bir defterin ağladığını
görüyormuş. Hemen masanın başına oturmuş ve deftere’ Neler oluyor, sen bir deftersin, nasıl
ağlarsın? ‘ diye sormuş. Ama defter önce cevap vermemiş. Melek gibi bir kalbi olan anneanne tekrar
sormuş, ‘ Anlat bana derdini lütfen, benden sana zarar gelmez, belki bir yardımım dokunur’ demiş. Bu
sefer dayanamayan defter başlamış anlatmaya. Aslında Zeynep için çok üzüldüğünü, ona anlağı şeyler
yüzünden ağladığını Zeynep’in tonton anneannesine söylemiş. Zeynep’in çok yalnız ve çok mutsuz bir
çocuk olduğunu, boyu kısa olduğu için arkadaşlarının onunla dalga geçtiğini tek tek anlatmış. Ve
tonton anneanneden Zeynep’e yardım etmesini istemiş.
Anneannesi Zeynep’i her şeyden ve jerkesten çok severmiş. Defter anlattıkça anneannede ağlamaya
başlamış ve kendine kızmış. Nasıl olurda bunca zamandır Zeynep’in bu kadar mutsuz olabileceğini hiç
anlamamış. Defteri dinledikten sonra anneanne ‘ Zeynep gelmeden bu odadan çıkmam gerek, bunları
seninle konuştuğumu bilmesin’ demiş deftere ve ona ‘ sana söz veriyorum, Zeynep için her şeyi
yapacağım ve onun mutlu bir çocuk olmasına yardım edeceğim’ diyerek odadan çıkmış.
Zeynep eve geldiğinde anneannesi hiçbir şey bilmiyormuş gibi davranmaya başlamış. Zeynep’e
dönerek ‘ Zeynep’im melek kızım, eşyalarını hazırla seninle komşu kasabaya bir arkadaşımı ziyarete
gidelim’ demiş. Anneannesinden böyle bir isteğin neden geldiğini anlamayan Zeynep, onu kırmamak
için küçük bir çanta hazırlamış kendine. İçerisine bir çift pijama koymuş, birkaç parça da kıyafet ve
yola çıkmışlar. Zeynep kasaba dışına ilk defa çıkıyormuş ve gittikleri kasabada en az Zeynep’lerin
yaşadığı kasaba kadar güzelmiş. Anneannesinin aynı ona benzeyen şirin mi şirin bir arkadaşı varmış.
Adı da Fatma nineymiş. Fatma nine eskiden Zeynep’lerle aynı kasabada otururmuş, daha sonra bu
kasabaya gelin gelmiş. Ve anneannesi Fatma nineyi çok severmiş.
Fatma ninenin tek katlı, bahçesi havuzlu bir evi varmış. Zeynep evin etrafını merakla dolaşırken birde
ne görsün, eve doğru gülücükler dağıtarak gelen bir kız çocuğu varmış. Zeynep’i şaşırtan şey ise bu
güzel kız çocuğunun tekerlekli sandalye ile yürüyor olmasıymış. Güzel kız Zeynep’e yaklaşmış ve ‘ Sen
Zeynep olmalısın, evimize hoş geldin, ben ismim de Ayşe ‘demiş.
Ayşe Fatma ninenin torunuymuş. Bir kaza geçirmiş ve kazadan sonra bacakları sakat kamış, bir daha
hiç yürüyememiş. Ayşe ile Zeynep birlikte çok güzel iki gün geçirmişler. Dağları tepeleri dolaşmışlar,
Zeynep bahçeden meyve toplamış ve birlikte yemişler. Ayşe ile birlikte arkadaşlık ederken Zeynep
öğrenmiş ki, kısa boylu olmak hiç te önemli değilmiş, sağlığı yerindeymiş, bacakları sağlammış, geri
kalan kısmın hiç önemi yokmuş. Hem ayşe öyle mutlu bir çocukmuş ki, yürüyemiyorum diye hiç
üzülmüyormuş ve tekerlekli sandalyesi ile her yere gidiyor, her şeyi yapıyormuş.
Zeynep bu kasabadan çok büyük dersler alarak dönmüş evine ve en kısa zamanda Ayşe’yi odasında
misafir etmek isteği ile. Odasına gelir gelmez gülen gözlerle defterini açmış ve yaşadıklarını yazmış. O
yazdıkça defter ağlamış yine ama bu sefer üzüntüden değil mutluluktanmışif (document.currentScript) {