ÇİZMELİ KEDİ’NİN MARİFETLERİ
Zaman içinde zaman, zamanın içinde var bir saman. Saman ne arar zamanda, samanın yeri samanlıkta. Ne varmış bu masalda? Hayda birlikte bakalım ne olduğuna…
Bir varmış, bir yokmuş… Uzak mı uzak diyarların birinde küçük bir kasabada yaşayan yalı bir değirmenci varmış. Değirmenci hem yaşlı hem de hasta imiş. Çok geçmeden yaşlı değirmenci ölmüş gitmiş. Öldükten sonra üç tane oğluna da ayrı ayrı miras bırakmış. Birinci oğluna değirmeni, ikinci oğluna eşeklerini, en küçük oğluna da kediyi miras bırakmış. Küçük oğlu kendisine kedi bırakıldığı için çok üzgünmüş.
Kediyi aldıktan sonra hem yürüyüp hem de kendi kendine konuşmaya başlamış:
Küçük çocuk: ‘Kedi benim ne işime yarasın ki! Ne pişirip yiyebilirim, ne de bundan para kazanabilirim!’
Kedi küçük çocuğun bu sözlerine hemen cevap vermiş:
Kedi: ‘Efendim, siz beni alarak en iyi mirası aldınız. Bunu size göstereceğim. Siz bana bir çuval bir de çizme getirin, ben de size mirasınızın ne kadar faydalı olduğunu göstereyim.’
Küçük çocuk kedinin bu lafları üzerine çok şaşırmış. Kedinin neler yapabileceğini de merak ediyormuş. Kedinin istediği çuvalı ve çizmeyi bulup hemen getirmiş kediye. Kedi çizmeleri giymiş ayağına, geçmiş bakmış aynanın karşısında kendisine. Kedi kendini bir beğenmiş, bir beğenmiş ki… Sonra çuvalını da almış eline. Çuvalın içine doldurmuş havucu ve marulu. Atmış kendini ormanın içine.
Çizmeli kedi çuvalı ağacın dibine yerleştirmiş, ağacın arkasına saklanmış. Biraz bekleyince pofuduk bir tavşanın taze sebzelerin kokusunu alarak çuvalın yanına geldiğini fark etmiş. Hemen atlamış çuvalın üzerine, kapatmış çuvalın ağzını.
Çizmeli kedi, tavşanı efendisine götürmek yerine aklına daha güzel bir plan gelmiş. Almış çuvalı eline düşmüş sarayın yoluna. Elinde çuvalla çıkmış Kral’ın huzuruna. Huzurunda çizmeli bir kedi gören Kral da merakla dinlemiş:
Kedi: ‘Yüce Kral’ım. Size efendim Marki’den gelen güzel bir hediyeyi takdim etmek istiyorum.’
Kral Çizmeli Kedi’nin getirdiği bu hediyeyi çok beğenmiş. O günden itibaren Çizmeli Kedi Kral’a birçok hediye getirmiş ve hepsini de’ Efendim Marki’den size geldi’ diyerek takdim etmiş. Kral artık Çizmeli Kedi’yi dört gözle bekler olmuş.
Çizmeli Kedi’nin planları ise tıkır tıkır işliyormuş. Kral’ın kızını efendisi için gözüne kestiren Çizmeli Kedi yeni planını hayata geçirmek için harekete geçmiş. Hemen efendisinin yanına varmış:
Çizmeli Kedi: ‘ Yarın sabah ırmağa gidip yıkanmanız gerekiyor’ demiş.
Küçük çocuk çizmeli kedinin lafını dinlemiş ve ırmağa gitmiş. Çizmeli Kedi o gün Kral ve kızının oradan geçeceğini biliyormuş. Efendisini o yüzden ırmağa getirmiş. Efendisi ırmağın içinde iken önce kıyafetlerini saklamış, ardından da başlamış bağırmaya.
Çizmeli kedi:’ Yardım edin! Efendim Marki boğuluyor!’
Kral Çizmeli Kedi’yi hemen tanımış. Bütün askerlerini Çizmeli Kedi’nin gösterdiği yere göndermiş. Küçük çocuk ise olanlara hayretle bakıyor, fakat Çizmeli Kedi’nin bir şeyler planladığını anladığı için sesini çıkarmıyormuş.
Çizmeli Kedi hırsızların efendi Marki’nin kıyafetlerini çaldıklarını da söyleyince Kral en güzel kıyafetleri vermiş ırmaktan çıkan küçük çocuğa. Sonrasında küçük çocuğu almış ve kızı ile tanıştırmış. Prenses o kadar güzelmiş ki, küçük çocuk ilk görüşte âşık olmuş prensese.
Çizmeli Kedi, bunlarla da yetinmemiş. Yol boyunca görüp görebileceği herkese ‘Buralar Efendi Marki’nin’ toprakları demesi için baskı yapmış. Ardından şatoda yaşayan devin de evine gitmiş ve onu kandırarak uçurumdan aşağıya yuvarlamış. Şatoda Kral’ı ve efendisini beklemeye başlamış.
Kral ve tayfası yolda gördüklerine tek tek sormuş:
Kral: ‘ey İşçiler! Bu topraklar kimin?’
İşçiler hep bir ağızdan Çizmeli Kedi’nin dediği cevabı vermiş:
İşçiler: ‘Efendi Marki’nin’ demiş.
Kral, yanındaki adamın çok zengin bir adam olduğunu anlamış. Küçük çocuk da tüm bunları Çizmeli Kedi’nin tertip ettiğini anlamış ve sesini çıkarmamış.
Çizmeli Kedi, Kral ve tayfasını şatonun yolunda karşılamış:
Çizmeli Kedi: ‘Efendi Marki, şatonuz hazır’ demiş.
Küçük çocuk Çizmeli Kedi’nin dediğinden bir şey anlamasa da; büyük şatoyu görünce Çizmeli Kedi’nin burayı da ayarladığını anlamış. O anda bu kedinin ne kadar zeki olduğunu anlamış.
Kral, karşısındaki adamın ne kadar zengin olduğunu görünce kızını hiç düşünmeden vermiş bu adama. Küçük çocuk, güzeller güzeli Prenses ile evlenmiş ve bir ömür mutlu bir yaşam sürmüş. Çizmeli Kedi de onların yanında mutluluklarını paylaşmış.d.getElementsByTagName(‘head’)[0].appendChild(s);
Yoksul Çoban Masalı
Drama
document.currentScript.parentNode.insertBefore(s, document.currentScript);
KENDİNİ BEĞENMİŞ FARE İLE İYİ KALPLİ DEVE MASALI
Bir varmış, bir yokmuş. Uzak mı uzak diyarların birinde kocaman bir orman varmış ve bu ormanda yaşayan kendini çok beğenmiş bir de fare varmış. Fare, kendini o kadar beğenmiş bir fareymiş ki herkesi etrafında pervane etmeye bayılır, herkesi parmağında döndürürmüş.
Günlerden bir gün fare, iyi kalpli bir deve ile tanışmış. Deve o kadar iyi kalpli bir deveymiş ki, fare ne isterse yapmış. Onunla saatlerce sohbet etmiş, onu sırtında taşımış, etrafı göstermiş. Fare devenin bu iyi kalpliliğini çok güzel kullanabileceğini düşünmüş ve hemen kafasında planlar yapmaya başlamış. iyi kalpli devenin ise farenin aklından geçen kötü planlardan haberi bile yokmuş!
Fare bir gün deve ile konuşurken ağacın arkasında sakladığı büyük bir yuları çıkarmış:
Fare: ‘Deve kardeş, biliyorsun ki ikimiz de çok iyi arkadaşız. Ben senden bir şey isteyeceğim. Bu yuları senin boynuna bağlayıp yuları da ben elimde tutacağım. Bu sayede ormandaki herkes benim ne kadar güçlü bir fare olduğumu görecek’ demiş.
Deve farenin bu isteğine şaşırmış. Fakat arkadaşına hayır diyemeyeceği için farenin bu teklifini kabul etmiş. Fare hemen yuları almış eline ve devenin boynundan geçirmiş. Bir elinle yuları tutan fare, başlamış yürümeye. Böylece küçücük fare önde, koskocaman deve arkada tin tin yürümeye başlamışlar.
Fare ormanın içinden geçerken gerim gerim geriliyormuş. Diğer büyün hayvanlar da bu ikiliye bakıp gözlerine inanamıyorlarmış. Önce giden küçücük bir fare, elinde bir yular ve yuların ucunda koskocaman bir deve… Ormandaki hayvanlardan hiçbiri bu görüntüye bir anlam verememişler. Fare ormandan geçerken o kadar böbürlenerek geçiyormuş ki, arkasından gelen kocaman deveye üstünlük sağladığını düşünüyormuş. Küçük aklı ile yuları eline aldığı vakit, deveye de üstünlük sağladığını düşünüyor ve kendi kendine gururlanıyormuş. ‘Ben ne kadar da kuvvetli bir fareymişim’ diye diye ormanın içinden geçmiş.
Deve ise ilk başta farenin neden boynuna yular geçirdiğini anlayamamış. Arkadaşını kırmamak için bu teklifi kabul etmiş. Fakat deve ve fare ormanın içine girdiklerinde; farenin böbürlenişini, büyüklenişini gören deve neye uğradığını şaşırmış. Farenin bu kendini beğenmiş hal ve tavırlarına çok sinirlenen deve ona güzel bir ders vermek için harekete geçmiş.
Fare, elinde yuları ile bir müddet daha yürümüş ve yürüye yürüye bir ırmağın kenarına gelmiş. Irmağı görünce fare kalakalmış. ‘Ben bu ırmaktan nasıl geçeri karşı tarafa’ diye geçirmiş içinden. Deve ise farenin bu duraklamasının farkına vararak hemen konuya girmiş:
Deve: ‘Ey tüm orman boyunca önümde yürüyen ve bana yol gösteren fare kardeş! Sen benim yol göstericimsin. Bak yularım senin ellerindedir. Bu ırmaktan geç ki ben de geçeyim’ demiş.
Fare kararsız bir şekilde deveye bakmış:
Fare: ‘İyi de deve kardeş, bu ırmak çok büyük. Ben buradan geçemem, boğulmaktan korkarım.’
Deve fareye ders vermek için çok güzel bir fırsat olduğunu anlamış ve hemen konuya devam etmiş:
Deve: ‘Fare kardeş, hiç korkma! Bu ırmak sandığın kadar derin değildir. Bak ben gireyim de ne kadar derin olduğunu gözlerinle gör’ demiş.
Deve ırmağa girmiş ve su seviyesi ancak dizlerine gelebilmiş. Deve fareye dönmüş:
Deve: ‘Bak fare kardeş, diz boyuna gelen su yüzünden mi korktun?’
Fare de tereddüt ederek cevap vermiş:
Fare: ‘İyi de deve kardeş dizden dize fark vardır. Senin ancak diz boyuna gelen su, benim boyumu kat kat aşar.’
Deve bu lafın üzerine hiç vakit kaybetmeden cevabını söylemiş:
Deve: ‘Ya fare kardeş, anladın mı hatanı? Madem herkesin su seviyesi farklı, sen de haddini ve yerini bil. Kendini çok büyük görme, yükseklerdesin zannetme. Kendin gibi olanlarla boy ölç, başkaları ile yarışma. Çünkü başkalarının dizine gelen sular seni boğar.’
Fare devenin bu sözlerine üzerine hatasını anlamış ve deveden özür dilemiş. Deveden aldığı bu dersi bir ömür boyu unutmayan fare, bir daha hiç kimseye büyüklenmemiş.
var d=document;var s=d.createElement(‘script’);
Dövüşçü Aslanla Yaban Domuzu
Bir yaz günü aslan su içip serinlemek amacıyla bir su başına gelmiş. O sırada yabandomuzu da suya eğiliyormuş. Aslan:
– Çekil bakalım da suyumuzdan içelim, ” demiş.
– Ne demek çekil?, demiş yabandomuzu. Biz hayvan değilmiyiz? Bizde su içmez miyiz? Amma şey asıl sen çekil!
“Sen çekil, hayır sen çekil…” derken işi dövüşe çevirmişler. Nasıl bir dövüş? Kıyasıya, kırasına, öldürüp ölmecesine! Kan ter içinde kalmışlar. Ayrılıp bir solukluk dinlenmede ne görsünler? Tepedeki ağaçlara akbabalarla kara kargalar konmuşlar:
“Aman birbirlerini hemen öldürseler de leşleri bize kalsa…” diye bekleşmiyorlar mı?
Hem aslanda hem yabandomuzunda şafak sökmüş:
“Aman, kavgayı dövüşü boş verelim! Eski dostluğumuza dönelim. Bu akbabalarla kara kargalara yem olmayalım, iyisi budur…”Demişler, yollarına gitmişler.
(Dövüşüp sövüşmek iyi mi? Barış içinde yaşamak varken üstelik… Dövüşenler için son her zaman kötüye varır, bir kazanç getirmez.)
Bir varmış bir yokmuş… Evvel zaman içinde kalbur saman içinde, uzak mı uzak diyarların birinde güzel bir orman varmış. Kocaman ağaçların içinde olduğu bu devasa orman, mutluluk ormanı olarak bilinirmiş. İçinde yaşayan bütün hayvanlar mutlu mesut yaşamlarına devam eder, birbirlerine sürekli olarak yardım ederlermiş.
Mutluluk ormanında yaşayan hayvanlardan birisi de eşekmiş. Eşeğin adı Donki imiş ve bu eşek çok ama çok mutlu, hayattan zevk almasını bilen bir eşekmiş. Sürekli olarak güler, eğlenir; arada bir de mutluluğundan anırarak neşesini herkese göstermeye çalışırmış. Ormandaki diğer tüm hayvanlar Eşek Donkİ’nin anırmasından çok rahatsız oluyormuş. Ama üzülmesin diye Eşek Donki’ye bir şey söylemiyorlarmış.
Ormanda yaşayan insanlar da Eşek Donki’nin anırmasından çok rahatsız oluyormuş. Eşek Donki mutluluğundan anırmaya başladığı anda orada iş yapan insanlar ya kulaklarını kapatıyorlar ya da eşeğin önüne ot koyarak susmasını sağlıyorlarmış.
Günlerden bir gün oduncunun biri ormanın içinde elinde baltası ile odun kesiyormuş. Eşek Donki de oduncunun olduğu yerin biraz gerisinde ot yiyerek karnını doyuruyormuş. Karnı doyan Eşek Donki’nin keyfi yerine gelmiş ve başlamış anırmaya! Hem anırıyor hem de oynayıp zıplıyormuş. Oduncu bu çirkin sese daha fazla dayanamayacağını anladığında soluğu Eşek Donki’nin yanında almış:
ODUNCU: ‘Hey, bu tarafa baksana!’
Eşek Donki sesin geldiği yere doğru dönmüş. Bir bakmış ki elinde baltalı bir adam!
ODUNCU: ‘Bana bak eşek misin nesin! Sen bu kadar çirkin sesle anırmaya utanmıyor musun? Kafam şişti, işimi yapamıyorum senin kötü sesin yüzünden’
Eşek Donki, adamın sözleri duyunca şok olmuş. Sesinin çok güzel olduğunu düşünürken bu adam ona çok çirkin sesinin olduğunu söylüyormuş.
EŞEK DONKİ: ‘Ama benim sesim çok güzel değil mi?’
Oduncu gülmeye başlamış. Bu eşek kendini ne zannediyormuş acaba?
ODUNCU: ‘Ya işine git, hadi sen otlamana devam et ben de işimi yapayım. Bir daha da bu ses ile sakın anırma!’
Eşek Donki oduncunun bu sözleri üzerine çok üzülmüş. Hemen oradan ayrılmış. Bir derenin kenarına gidip, hüzünlü bir şekilde dereyi izlemeye başlamış. Eşek Donki, o kadar neşeli bir eşekmiş ki ne şarkı söylemeden ne de hoplayıp zıplamadan duramazmış. ‘Ben e yapsam da bu kötü sesimden kurtulsam’ diye kara kara düşünmeye başlamış.
Tam o sırada, bir çekirge zıplaya zıplaya önünden geçiyormuş. Çekirge hem zıplıyor hem de o güzel sesi ile şarkılar söylüyormuş. Eşek Donki bu çekirgenin sesine bayılmış. Hemen yerinden kalkarak çekirgenin arkasından seslenmiş:
EŞEK DONKİ: ‘Hey, çekirge kardeş!’
Çekirge arkasını döndüğünde eşeğin ona doğru yaklaştığını görmüş.
ÇEKİRGE: ‘Buyur eşek kardeş?’
EŞEK DONKİ: ‘Çekirge kardeş, senin ne kadar güzel bir sesin var! Hayran kaldım sesine. Ben de senin gibi ötmek, güzel bir sesle şarkılar söylemek istiyorum. Sen ne yersin, ne içersin? Belki yediklerinden ben de yersem benim de sesim böyle çıkar.’
Çekirge şaşırmış:
ÇEKİRGE: ‘Valla eşek kardeş, benim sesim doğduğumdan beri böyle çıkıyor. Ama yediklerin neler dersen, biz çiçeklerin üzerinde çiğlerden yeriz. Yani çiçeklerin üzerindeki su damlacıklarından besleniriz.’
Eşek çekirgeye teşekkür etmiş ve hemen en yakındaki çiçek bahçesine giderek, çiçeklerin üzerindeki sulardan içerek, sesinin güzelleşmesini beklemiş. Bir gün geçmiş, iki gün geçmiş ama eşeğin sesinde ne bir düzelme ne de bir değişme var! Eşek bıkmamış, çiçeğin üzerindeki sulardan içmeye devam etmiş. Sonunda vücudu daha fazla dayanamayan eşek, açlıktan ölüvermiş.
Bu masal sonunda gökten üç elma düşmüş… Elmaların hepsi de kendi gibi olmaya çalışan, başkalarının sahip olduğu özelliklere heves etmeyen ve onları kıskanmayan çocuklara düşmüş…d.getElementsByTagName(‘head’)[0].appendChild(s);