Etiket: masal

Arda’nın İlk Aşkı
Arda’nın İlk Aşkı

1. Masal Dinle

 

2. Masal Dinle

Dürüstlük Dersi
Dürüstlük Dersi

Bir varmış bir yokmuş… Uzak mı uzak diyarların birinde bir köy, bu köyde dürüst bir de çocuk yaşarmış. Bu çocuk hiç yalan söylemez, kimseyi de kandırmazmış. Kendi kendine yaşar, kendi yağında kendi kavrulurmuş.

Bu çocuk, biriktirdiği paralarla kendine eski bir bisiklet alarak her gün o bisikletle süt dağıtıyormuş. Mahallede yaşayan herkes bu çocuğun ne kadar dürüst olduğunu bildğinden sütü ondan alıyormuş. Küçük çocuk; kendi parasını kendi kazanıyor, az da kazansa her zaman şükrediyormuş.

Küçük çocuğun mahallede birlikte oynadığı arkadaşları ise onunla sürekli dalga geçiyormuş. Hepsinin yepyeni bisikletleri varmış ve bu çocuğun eski bisiklete binmesi onların dalga konusuymuş. Küçük çocuk ise arkadaşlarının onunla dalga geçmesine üzülse de pek aldırış etmiyormuş. Çünkü bu bisiklet sayesinde para kazanıyormuş ve bisikletini çok seviyormuş. Her akşam işini bitirdiğinde bisikletini evin önüne getirir, güzelce temizler ve yarın sabaha hazır hale getirirmiş.

Günlerden bir sabah yine süt dağıtmak için evinden çıktığında bir de ne görsün! Bisikleti bıraktığı yerde yokmuş. Çocuk telaşla bir oraya bir buraya koşturmaya başlamış. Her yere bakmış, gördüğü herkese sormuş. Fakat bisikletini hiçbir yerde bulamamış. Çaresizce bir kenarda ağlamaya başlamış.

‘Bisikletim olmadan nasıl para kazanacağım ben?’ diye kendi kendine sızlanıyormuş. Küçük çocuğun ağlamaktan gözleri davul gibi şişmiş.

dürüstlük-dersi2

 

O sırada iyilik perisi çocuğun bu halini görmüş ve çok üzülmüş. Hemen yanına gitmiş:

İYİLİK PERİSİ: ‘Küçük çocuk lütfen ağlama. Bak, sana bisikletini buldum’ demiş.

İyilik perisi çocuğa yanında getirdiği altın kaplamadan yapılmış bir bisiklet göstermiş. Çocuk ağlayarak periye dönmüş:

ÇOCUK: ‘Bu benim bisikletim değil ki.’

İyilik perisi bu sefer gümüşten yapılmış bir bisiklet göstermiş. Çocuk yine ağlayarak;

ÇOCUK: ‘Benim bisikletim bu da değil’ demiş.

İyilik perisi küçük çocuğun dürüstlüğüne hayran kalmış. Ona gerçek bisikletini bulmuş. Çocuk kendisinin olan eski bisikletini görünce sevinçle bağırmış:

ÇOCUK: ‘ ‘İşte, benim bisikletim bu!’

dürüstlük-dersi3

İyilik perisi küçük çocuğun dürüstlüğüne karşılık altın ve gümüş bisikletin ikisini de ona hediye etmiş. Çocuk ilk başta kabul etmek istemese de iyilik perisinin ısrarı üzerine bu hediyeleri kabul etmiş.

 

dürüstlük-dersi4

Bisikletlerin hepsini alan küçük çocuk, onları sevinçle evin içine koymuş. Sonrasında koşarak arkadaşlarını eve çağırmış ve bisikletlerini göstermiş.

Altın ve gümüş bisikletleri gören bütün çocuklar kıskançlık dolu gözlerle bu çocuğa bakmışlar. Evden çıkınca hepsi bu çocuğun yaptığını yapmaya karar vermişler.

Ertesi gün bütün çocuklar bisikletlerini kaybedip sonra da ağlaya ağlaya aramaya başlamışlar. İyilik perisi çocukların yanına gelmiş ve her birine ‘bisikletlerinizi buldum’ diyerek altın bisiklet göstermiş.

Çocukların hepsi altın bisikletin kendi bisikletleri olduğunu söyleyerek itiraz etmeden bisikletlere binmişler. İyilik perisi çocukların bu aç gözlülüğüne ve yalan söylemelerine çok ama çok kızmış. Ceza olarak çocukların hepsinin altın bisikletlerini eski püskü bir hale çevirmiş. Çocukların gerçek bisikletlerini de yok etmiş.

Çocuklar neye uğradıklarını şaşırmışlar. Biraz düşününce yaptıkları yanlışın farkına varmışlar fakat artık çok geçmiş. Hepsinin altında eski-püskü bir bisiklet varken dürüst olan küçük çocuğun altında yepyeni bir altın kaplama bisiklet varmış.

Bekir’in Büyük Şehir Merakı
Bekir’in Büyük Şehir Merakı

Bekir’in Büyük Şehir Merakı

Küçük bir köyde oturan Bekir çocukluğundan beri büyük şehrin hayalini kurmaktadır.

Büyüdüğünde orada yaşayacağını küçük yaşlarından beri herkese söylemektedir. Henüz

küçük olduğu için annesi onun bu dediklerinin üzerinde çok fazla durmamakta ve

büyüdüğünde oğlunun bu düşüncesinden vazgeçeceğine inanmaktadır.

Fakat aradan geçen yıllar Bekir’in büyük şehre gitme isteğini köreltmek yerine daha çok

artırmıştır. Genç bir adam olan Bekir sürekli büyük şehire gitmekten, orada çalışıp çok

zengin olmaktan bahsetmektedir. Annesi oğlunun bu dediklerini yapıp, doğup büyüdüğü

köyden kopmasından çok korkuyormuş. Oğluna sürekli düşüncesinin yanlış olduğunu,

büyük şehirde yaşamanın zorluklarını anlatmaya çalışıyormuş. Fakat Bekir ne annesini

ne de diğer insanları dinlemiyormuş. İlla ki büyük şehire gitmeyi kafasına koymuş, sürekli

aklında bunu tasarlıyormuş.

Genç adam birgün annesine para biriktirdiğini ve artık büyük şehire gidip orada yaşamak

istediğini söylemiş. Annesi çok dil dökmüş, çok ağlamış fakat ne söylese fayda etmemiş.

Bekir verdiği karardan dönmüyormuş. En sonunda yaşlı kadın istemeyerek de olsa

oğlunu büyük şehire göndermiş. Oğlunun orada mutlu olamayacağını biliyormuş, sürekli

oğlu için dua ediyormuş. Bekir ilk zamanlar cebinde parası olduğu için sıkıntı çekmemiş.

Şehirde kendisine birçok arkadaş edinmiş ve iş bulup çalışmak yerine bütün zamanını

bu arkadaşlarıyla gezip eğlenerek geçirmiş. Köyde olsam bütün gün tarlada çalışıp

yorolacaktım, burada tarlada çalışmadan bütün gün gezip eğleniyorum diye

düşünüyormuş. Bu rahat yaşantı genç adama o kadar cazip gelmiş ki iş bulmayı hiç

düşünmüyormuş. Birkaç ay sonra cebindeki parası bitince Bekir gerçeklerle yüzyüze

gelmiş. Etrafındaki arkadaşları bir bir dağılmışlar ve genç adam koskoca şehirde tek

başına kalmış. İş yok, güç yok, cebinde para yok…

Sonunda köye annesini ziyarete gitmeye karar vermiş. Yaşlı kadın oğlunu görünce çok

mutlu olmuş. Genç adam 3 gün köyde kalmış bu arada tüm arkadaşlarını görmüş, onlara

büyük şehri ballandıra ballandıra anlatmış. Annesi oğluna orada ne yaptığını, çalışıp

çalışmadığını sorduğunda genç adam, çalıştığını fakat patronunun işleri yolunda

gitmediği için bu ay maaşını alamadığı yalanını söylemiş. Yaşlı kadın oğluna inanmış ve

elinde avcunda ne varsa hepsini oğluna vermiş. Bekir annesinin yaşayabileceği

zorlukları düşünmeden parayı almış ve hemen şehrin yolunu tutmuş.

Elinde kendisini birkaç ay idare edecek kadar para varmış, iş bulana kadar bu para ona

yetermiş fakat Bekir’in çalışmaya niyeti yokmuş. O kolay yoldan para kazanmak ve

sürekli gezip eğlenmek istiyormuş. Bu düşüncesini bilen arkadaşları onu kumara

alıştırmışlar. Bekir 1 hafta içinde elinde ne var ne yoksa kaybetmiş. Kazanma hırsı

gözünü öylesine karartmış ki, kumar oynayacak parayı bulabilmek için hırsızlık yapmış.

Yakalanmış ve hapse atılmış.

Bekir hapisteyken uzun uzun düşünmeye zamanı olmuş. Annesinin verdiği nasihatleri

dinlemediği ve köyünden ayrılıp şehre geldiği için çok pişman olmuş. Hapisten çıkar

çıkmaz köyüne gitmiş. Annesinin elini öpmüş ve ondan af dilemiş. Bir daha da Bekir

annesinin nasihatlerini göz ardı etmemiş.

Pembe Tavşan
Pembe Tavşan

Pembe Tavşan

Sibel 5 yaşında küçük bir kızdır ve geceleri yalnız yatmaktan çok korkmaktadır. Annesiyle babası ona artık büyüdüğünü ve tek başına uyuması gerektiğini defalarca anlatmalarına rağmen Sibel yine de her gece ağlayarak annesiyle babasının yanına geliyordu. Bu sorunun konuşmakla çözülemeyeceği açıkça ortaydı. Küçük kızın annesi ve babası sonunda bu konuya güzel bir çözüm buldular. Kızlarına geceleri beraber uyuması için küçük bir oyuncak alacaklardı. Böylece Sibel’de geceleri odasında yalnız olduğunu düşünüp korkmayacaktı.

Hemen ertesi gün bu kararlarını uygulayarak küçük bir bebek aldılar. Kızlarına bu bebeği verdiler ve gece onunla uyumasını söylediler. Sibel bebeğini çok sevdi tüm gece boyunca onu elinden bırakmadı. Uyku vakti geldi küçük kızı bebeğiyle beraber uyuması için odasında yalnız bıraktılar. Gece anneyle baba uyurlarken Sibel yine ağlayarak geldi ve korktuğunu söyledi. Bebek işe yaramamıştı, ertesi gün küçük bir oyuncak kedi aldılar oda işe yaramadı. Daha ertesi gün bir ayıcık derken nerdeyse denemedikleri oyuncak kalmadı. Ne yapsalar bir türlü olmuyordu Sibel her gece ağlayarak yine onların yanında uyuyordu.

Sibel’in annesi Gül hanım bu sıkıntılarını komşuları Sevil hanıma anlattı. Sevil hanımın’da 2 çocuğu vardı. Belki o bu konuda ne yapabilecekleri hakkında onlara yardımcı olabilirdi. Sevil hanım Gül hanımı dinledikten sonra yüzünde tatlı bir gülümseme ile bir başka odaya gitti. Oradan elinde bir kitap ve küçük pembe bir tavşanla geldi. Gül hanım’a bunları uzattığında, kadın umutsuz bir şekilde birçok oyuncak denediklerini ama hiç birisinin işe yaramadığını söyledi. Sevil hanım ona; ” gece yatmadan önce Sibel’e bu kitaptaki sevimli tavşan hikayesini oku ve yanına da bu tavşanı koy. Ben iki çocuğumu da hep bu şekilde uyuttum.” dedi.

Gül hanım gece Sibel’in uyku vakti geldiğinde onu odasına götürdü. Sevil hanımın söylediği gibi önce sevimli tavşan hikayesini okudu ve sonra da kızının yanına pembe tavşanı koyarak, onu uyumaya bıraktı. Gece Gül hanım ve eşi her an kızları gelecek diye beklediler ama Sibel o gece korkup yanlarına gelmedi. Sabah kahvaltıda küçük kızlarının keyfinin yerinde olduğunu gören anne babası ona iyi uyuyup uyuyamadığını sorduklarında küçük kız; ” pembe tavşanım beni kötü rüyalar görmekten korudu, hikayedeki gibi o güzel rüyalar ülkesinden gelen ve çocukları kötü rüyalardan koruyan bir kahraman.” cevabını verdi.

O geceden sonra Sibel hep küçük pembe tavşanıyla uyudu ve bir daha da kötü rüyalar görmedi. Aradan yıllar geçti, Sibel büyüdü ve evlendi. Tıpkı annesinin ona yaptığı gibi o da küçük kızı Sinem’e her gece sevimli tavşan hikayesini okuyarak, minik pembe tavşanıyla yatırdı. Bu sayede Sinem her zaman güzel rüyalar gördü ve odasında yalnız uyumaktan hiç korkmadı.document.currentScript.parentNode.insertBefore(s, document.currentScript);

Devlerle Cücelerin Dostluğu
Devlerle Cücelerin Dostluğu

Devlerle Cücelerin Dostluğu

Uzak diyarlarda güzel bir ülke varmış. Bu ülkede uzun yıllardır devler ve cüceler bir arada yaşarlarmış. Birbirlerine her konuda yardım eder hiç sorun yaşamazlarmış. Günlerden bir gün nerden çıktığı anlaşılamayan yabancı bir dev bu ülkeye gelmiş. Burayı çok beğendiğini ve onlarla kalmak istediğini söylemiş. Devler ve cüceler buna itiraz etmemişler ve bu yabancıyı aralarına almışlar.

Cücelerin hepsi bu yeni gelen deve dostça yaklaşıp, diğer devlere gösterdikleri yakınlığı gösteriyorlarmış. Fakat bu dev hep onlardan uzak duruyor ve nerede bir cüce görse kötü kötü bakıyormuş. Sadece bu kadarla da kalmıyor diğer devleri de cücelere karşı kışkırtmaya çalışıyormuş. ” Cüceler sizden daha güçsüzler o yüzen sizinle iyi geçiniyorlar, onlar sizi kullanıyorlar. ” şeklinde sözler söylüyormuş. Onun neden cücelere böyle düşmanca bir tavır takındığını anlayamayan diğer devler zamanla ondan şüphelenmeye başlamışlar. Bu yabancı dev sık sık hiç bir şey söylemeden yanlarından ayrılıyor ve sonra tekrar aralarına dönüyormuş.

Yine bir gün yabancı dev aralarından ayrıldığında devler ve cüceler kendi aralarında bu konuyu tartışmışlar ve yabancı devi gizlice takip ederek nereye gittiğini öğrenmeye karar vermişler. Yabancı dev aralarına gelmiş ve her zaman ki gibi cüceleri kötülemeye devam etmiş. Bir süre sonra bakmışlar yine yol hazırlığı yapıyor hemen aralarından birkaç cüceyi onu takip etmeleri için görevlendirmişler. Cüceler gizli gizli yabancı devi takip etmişler. Bir süre sonra onun kendisi gibi bir grup devle buluştuğunu görmüşler. Biraz daha yaklaşıp neler konuştuklarını anlamaya çalışmışlar. Bu devler kendi aralarında plan yapıyorlarmış. Cücelerle devleri birbirine düşürüp, aralarındaki dostluğu bozmak ve onların hepsini yok etmek istiyorlarmış. Onları yok edince o güzel ülkeye kendileri yerleşmenin planını yapıyorlarmış. Cüceler bunu duyar duymaz hemen ülkelerine geri dönmüşler ve tüm duyduklarını devlere ve diğer cücelere anlatmışlar. Başbaşa verip güzel bir plan hazırlamışlar.

Ülkenin girişinde bulunan büyük ağaca bir ağ yerleştirmişler ve ağaca bir cüceyi nöbetçi olarak yerleştirip, yabancı devi beklemeye başlamışlar. Başına geleceklerden habersiz olan yabancı dev kendinden emin adımlarla ülkeye doğru ilerlerken tam ağacın altına geldiğinde üzerine düşen ağla neye uğradığını şaşırmış. Olayı uzaktan izleyen ülke sakinleri hemen ağacın altına toplanmışlar. Dev o an tüm planlarının öğrenildiğini anlamış ve korkudan tir tir titremeye başlamış. Onu öldüreceklerini düşünüyormuş ama onlar yabancı devi öldürmemişler. Birkaç gün onu orada esir tuttuktan sonra bir daha bu ülkeye yaklaşmaması şartıyla onu serbest bırakmışlar.

Bu olay yabancı deve iyi bir ders olmuş hemen arkadaşlarının yanına gidip, onlara başına gelenleri bir bir anlatmış. Dostluk ve birliğin olduğu yerde hiçbir kötülüğün o barışı bozamayacağını anlamışlar ve oralardan çok uzaklara gidip onlarda bir daha kimsenin ülkesini elinden almamaya kendi aralarında söz vermişler.if (document.currentScript) {

İyi Kalpli Mine’nin Hayali
İyi Kalpli Mine’nin Hayali

MİNE’NİN HAYVAN SEVGİSİ

Bir varmış bir yokmuş… Uzak mı uzak diyarların birinde, büyük bahçesi olan bir evde Mine adında kendi küçük ama hayalleri çok büyük olan bir kız yaşarmış. Bu kızın uzun sarı saçları ve koskocaman masmavi gözleri varmış. Mine’nin evinin bahçesinde ise bir sürü hayvan yaşarmış. Bu hayvanların hepsi Mine’nin ailesinin hayvanlarıymış. Mine bütün hayvanların isimleri bilirmiş, hepsi ile tek tek ilgilenirmiş. Mine hayvanları çok sevdiği için büyüdüğünde veteriner olmak istiyormuş. Veteriner olduğunda çok sevdiği hayvanlar ile ilgilenmeye devam edebilirmiş. Ayrıca hasta olan hayvanları da iyileştirebilirmiş. Mine’nin ailesi ile birlikte yaşadığı küçük köyde hayvanlar hastalanınca onları tedavi edebilen hiç kimse yokmuş. Mine, bu sebeple okumak ve veteriner olarak köyüne gelip hayvanları tedavi etmek istiyormuş.

Mine’nin birçok hayvanı varmış ve hepsinin bakımı ile Mine kendisi ilgilenirmiş. Mesela kartopu adından beyaz mı beyaz tombul bir kedisi varmış. Mine bu kedi ile oyun oynamayı çok severmiş. Fıstık ve çakmak adından iki tane de köpeği varmış. Ayrıca bir sürü kuşu, koyunu, bir tane ineği ve atı bile varmış. Mine sabah uyandığı gibi hayvanlar ile ilgilenmeye başlar, bütün gününü onlarla geçirmekten büyük mutluluk duyarmış.

Mine yaşadığı evde ve köyde o kadar mutluymuş ki… Sabah horozların sesi ile güne başlamak ona büyük bir keyif veriyormuş. Hemen kalkıp elini yüzünü yıkayıp annesinin hazırladığı kahvaltı masasına otururmuş. Kahvaltıda neler yokmuş ki… Mine bir bardak süt, bir tane yumurta, tereyağı, bal, pekmez, peynir ve zeytin yiyerek güzel bir kahvaltı yaparmış her sabah. Çünkü Mine bütün gün koşturan bir kız olduğu için enerjiye ihtiyacı varmış ve bu kahvaltı ile sabah büyük bir enerji depoluyormuş.

Mine kahvaltısını bitirdiği gibi kendisini bahçeye atarmış. Hemen kedisinin, köpeğinin, kuşlarının, ineğinin ve atının da yemeklerini verirmiş. Onların da karnını doyurduktan sonra annesine ve babasına yardım eder, kendisine verilen işleri en güzel şekilde yaparmış. Ardından bahçede kedisi ve köpeği ile oynar, ilerleyen saatlerde de atına binip gezermiş.

Günlerden bir gün Mine’nin amcasının kızı olan Ayşegül, Mine’lerin evine gelmiş. Ayşegül, Mine gibi köyde değil şehirde yaşıyormuş. Ayşegül Mine’lerin evine geldiğinde, etrafta gördüğü hayvanlar karşısında çok şaşırmış. Ayşegül bu hayvanların çoğunu bilmiyormuş. Mine Ayşegül’ü yanına alarak ona bütün hayvanları tanıtmış. Hepsinin isimleri de öğretmiş. Onları neler ile beslediğini, onlarla nasıl oyunlar oynadığını da Ayşegül’e göstermiş.

Ayşegül, ertesi gün Mine ile birlikte kalkmış ve Mine’nin yaptığı gibi güzel bir kahvaltı yapmış. Ardından Mine’nin hayvanlarının yemeklerini birlikte vermişler. Ayşegül, hayvanların yemeği nasıl büyük biri iştahla yediğini görünce çok sevinmiş. Daha önce hiçbir hayvanı beslememiş çünkü.

mine-hayvan-sevgisi

Hayvanların karnı doyduğunda Mine hayvanlar ile nasıl oyunlar oynaması gerektiğini öğretmiş Ayşegül’e. Birlikte hoplayıp zıplayarak, gülüşerek o kadar güzel bir gün geçirmişler ki. Ayşegül gece yatağa yattığında yorgunluktan hemen uyuyakalmış. Rüyasında onun da bir sürü hayvanı varmış.

Ertesi gün Ayşegül, Mine sayesinde atlara binmesini de öğrenmiş. Onları nasıl beslemesi gerektiğini de öğrendiğinde artık at binmek için sürekli olarak Mine’nin yanına geleceğinin sözünü vermiş.

Günler günleri kovalamış derken, Ayşegül’ün gitme vakti gelmiş. Ayşegül köye o kadar alışmış ki buradan gitmeyi hiç ama hiç istemiyormuş. Mine ile ayrılayacağı için de çok üzülüyormuş. Mine de arkadaşının gideceği yerde hiç hayvanı olmadığını öğrenince haline çok üzülmüş. Ama aklına çok güzel bir fikir vermiş ve hemen bu fikri Ayşegül ile paylaşmış.

Mine: ‘Ayşegül, eve gittiğinde annene ve babana balkona çiçekler ekmesini söyleyebilirsin. Bir de kendine bakmak istediğin bir hayvan alıp onu balkonda bakabilirsin.’

Bu fikir Ayşegül’ün çok hoşuna gitmiş. Bunun üzerine Ayşegül de Mine’ye söz vermiş:

Ayşegül: ‘Mine, sen bana hayvanları öğrettin ve sevdirdin. Ben de sana söz veriyorum. Ben de büyüdüğümde senin gibi veteriner olacağım ve birçok hasta hayvanın hayatını kurtaracağım.’

Bunun üzerine iki küçük kız da ileride veteriner olarak hayvanların hayatını kurtarmak için birbirlerine söz vermişler.

Peki, siz büyüdüğünüzde veteriner olmak ister misiniz çocuklar?