Bir varmış, bir yokmuş; evvel zaman içinde kalbur saman içinde, develer tellal iken, pireler berber iken; kaf dağının ardında karanlık bir ülke varmış. Hiç güneşin doğmadığı bu ülke, bir cadının büyüsü ile karanlığı bürünmüş. Cadıların çoğunlukta olduğu, kötülük kokan bu ülkede, hiç kimse mutlu değilmiş, hiç kimse gülmez, hiçbir çocuk kahkahası olmaz, hiçbir çocuk oyun oynamazmış. Mutsuzluk dolu olan bu ülkeye, birgün ışık perisi yanlışlıkla gelmiş.
Işık perisi, bu ülkenin neden karanlık olduğunu ve insanların neden bu kadar mutsuz olduğunu anlayamamış. Sarı saçlı, mavi gözlü bu güzel ışık saçan, ışık perisi; durumu merak edince birisine sormaya karar vermiş. Kararı verdiği sırada, birde bakmış yanı başında bir çocuk ağlıyor. Hemde hıçkıra hıçkıra. Ona doğru yönelmiş.Ve neden ağladığını, onu korkutmadan usulca sormuş. O güzelliği gören çocuk nasıl korkabilir ki? Hem ışık saçıyormuş, ışık perisi. Çocuk ilk kez aydınlık görmüş. Çok şaşırmış, büyülenmiş.
Işık perisi çocuğa; neden ağladığını tekrar sormuş: Çocuk bu ülkede hiç kimsenin mutlu olmadığını bu nedenle de canının çok sıkıldığını anlatlmış. Işık perisi, çok şaşırmış, nasıl bir kişi bile mutlu olmaz? Çocuk bunun, bir cadının yaptığı büyü ile olduğunu, ülkeye karanlık ve mutsuzluk büyüsü yaptığını anlatmış. Bunu duyan ışık perisi mutlu olmuş. Çünkü onun görevi ışık ve mutluluk yaymakmış. Bu ülkenin derdine derman olabilirmiş.
Çocuğa fısıldayarak, “evine git ve yat” yarın güneş doğacak, herkes mutlu kalkacak” demiş. Çocuk pek inanmasa da, perinin sözünü dinlemiş ve evine gitmiş. Sabah kalktığında, ilk kez sabah olduğunu anlamış. Çünkü güneş doğmuş,. Çocuk, camdan bakmış gülümseyerek sözünü tuttu demiş. Işık perisi gelmiş, çocuğun alnına bir öpücük kondurarak “elbet tuttum sözümü, hadi sende dışarı çık ve diğer tüm insanlar gibi mutlu ol ” demiş.
O günden sonra, o ülke hep mutlu mesut yaşamış. Ülkeyi mutlu yapan ışık perisi masalı ise dilden dile, kuşaktan kuşağa aktarılmış.