Sude ve Can

SUDE VE CAN

Sude ve Can adında iki kardeş vardı. Sude 8 yaşında kardeşi Can’da henüz 6 yaşındaydı. Bu iki sevimli kardeş diğer arkadaşlarıyla çok iyi anlaştıkları halde birbirleriyle pek geçinemez, sürekli sudan sebeplerle kavga çıkarırlardı. Ne zaman oyun oynasalar bir şekilde kavga çıkar, Can Sude’nin saçını çekerek onu ağlatır, Sude’de kardeşi Can’a; ” seni hiç sevmiyorum, keşke benim kardeşim olmasaydın! ” diye bağırırdı.

Anne babaları onların bu durumuna çok üzülüyordu. Ne zaman onları karşılarına alıp konuşsalar değişen birşey olmuyordu. Çocukların babası Hakan bey ve anneleri Sevgi hanım bu durumun daha fazla bu şekilde devam edemeyeceğini, çocuklarına kardeşlik kavramını öğretmeleri gerektiğine karar verdiler. Düşünüp taşındılar ve Can’ı bir süreliğine teyzesi Sultan hanımlara göndermeye karar verdiler. Çocuklar bir süre ayrı kalırlarsa belki özleyip, birbirlerine karşı daha iyi davranmayı öğrenirlerdi. Hemen yarın bu kararlarını uygulamaya koymaya ve Can’ı teyzesine götürmeye karar verdiler.

Ertesi gün sabah Hakan bey çocuklara Can’ı bir süreliğine teyzesine götürmeye karar verdiklerini söylediğinde çocuklar bu duruma hiç itiraz etmediler. Hatta tam tersi her ikiside bunu sevinçle karşıladılar. Can babasıyla kapıdan çıkarken Sude; ” hep orada kalsan keşke hiç gelmesen! ” diye bağırdı. Can’ın bu söze verdiği cevabın da ondan aşağı kalır yanı yoktu. O da ablasına; ” keşke hep orada kalsam da senden kurtulsam! ” yanıtını verdi. Bu sözler üzerine Hakan bey ve Sevgi hanım bu planlarının işe yaramayacağını düşündüler.

Hakan bey Can’ı yakın bir şehirde oturan teyzesine götürmek üzere yola çıkarken Sevgi hanım’da Sude’yi okuluna götürdü. Sude öğlen okuldan geldiğinde çok keyifliydi, Can yoktu kendisi evin tek çocuğuydu. Birkaç saat derslerini yapmakla vakit geçirdi. Derslerini bitirdikten sonra kendi kendine oyun oynamaya başladı. Aradan 1 saat geçti geçmedi canı sıkılmaya başladı. Birden aklına kardeşi Can geldi ” acaba şimdi ne yapıyor. ” diye düşünmeye başladı. Can o sarı saçları ve sevimli yüzüyle gözlerinin önüne gelince Sude’nin gözleri dolmaya başladı. Her zaman kavga ettiği, hatta evden giderken keşke hep orada kalsan dediği kardeşinin şu an yanında olmasını istiyordu. Çok sık kavga etseler de kardeşi olmayınca bu ev çok sessizdi ve Sude oyun oynamaktan bile zevk almıyordu. Saatler geçtikçe Sude kardeşine bunca zamandır yaptıkları ve ona söylediği son sözlerden pişman olmaya başlamıştı. Sonunda küçük kız daha fazla dayanamayarak mutfaktaki annesinin yanına giderek kardeşinin eve ne zaman geleceğini sordu. Annesi 1 hafta sonra gelecek dediğinde Sude ağlayarak: ” anneciğim babama söyle kardeşimi geri getirsin, onu çok özledim.” dedi. Kızının bu kadar çabuk pişman olmasına hem şaşıran hem de sevinen Sevgi hanım kızını odasına gönderdi ve hemen olanları anlatmak için eşini aradı. Hakan bey eve dönmek üzere olmalıydı, telefon uzun uzun çaldıktan sonra nihayet açıldı. Sevgi hanım tüm olanları eşine anlattı ve ona inşallah Can’da ablasının değerini anlayarak oradan döner diyerek telefonu kapattı.

Bu telefon konuşmasından 1 saat kadar sonra kapı çaldı. Sevgi hanım kapıyı açtı. Sude saatlerdir odasından çıkmamıştı. Çok üzgündü ve kardeşini şimdiden çok özlemişti. O böyle düşünürken odasının kapısı çaldı. Sude odasından çıkmayarak; ” kardeşim gelmeden yemek yemeyeceğim anne! ” diye bağırdı. O bu sözü söylerken açılan kapıdan annesinin yerine kardeşi Can’ın girdiğini gören Sude çok şaşırdı. ” Ben geldiğime göre yemeğe geleceksin değil mi ablacığım. ” diyen kardeşine sarıldı küçük kız. Can ablasının yanına oturarak ona herşeyi anlattı. Babası onu teyzesine bile götürmeden henüz yoldayken ablasına söylediği sözlerden pişman olduğunu, teyzesine gittiğinde orada kiminle oynayacağını düşündüğünü ve ablasını daha o an özlemeye başladığını bir bir anlattı. Sude’de ona kendisi yanında yokken ne kadar üzüldüğünü ve onu çok özlediğini anlattı. Bir süre sonra çocukların ne yaptığını merak eden Sevgi hanım ve Hakan bey odaya girdiklerinde iki kardeşin birbiriyle sarmaş dolaş kahkahalarla güldüklerini görünce her ikisinin de mutluluktan gözleri doldu. Bir hafta değil birkaç saat ayrı kalmak bile bu iki çocuğun kardeşliği öğrenmesine yetmişti.}

Yorum Bırakınız