Sihirli Kaval

 

Sihirli Kaval

Köyün birinde Ahmet adında bir çoban varmış. Ahmet’in rahmetli babası ve dedesi de zamanında çobanlık yaparlarmış. Yani çobanlık Ahmet’ler de aile mesleğiymiş. Ahmet yaptığı işi çok severmiş, bütün gün dağ bayır dolaşıp hayvanları otlatmak ona çok zevk verirmiş. Genç adam doğayı ve tüm canlıları çok seviyormuş. Hayvanlarını otlatırken bir yandan da kaval çalıyormuş. Kavalı Ahmet’in en yakın arkadaşı gibiymiş, onu hiç yanından ayırmazmış.

 

Birgün yine çoban Ahmet hayvanlarını alıp otlatmaya götürmüş. Hayvanlar ot yiyip karınlarını doyururlarken Ahmet de bir ağacın altında oturmuş kavalını çalıyormuş. Öğlene kadar yanık yanık kavalını çaldıktan sonra tam yemek vakti karşıdan birinin geldiğini görmüş. Daha önce hiç görmediği, elinde bastonuyla yavaş yavaş yürüyen yaşlı bir adam çobana doğru gelmiş. Yaşlı adam yanına geldiğinde çoban kaval çalmayı bırakıp ayağa kalkmış. Adam çobana yanına oturup oturamayacağını sormuş. Çoban adamı yanına buyur etmiş. İhtiyar çobandan kavalını çalmaya devam etmesini istemiş.

 

Ahmet kaval çalarken yaşlı adam gözlerini uzak bir noktaya dikip düşüncelere dalıp gidiyormuş. Bir süre sonra çoban kaval çalmayı bırakmış ve heybesinden yiyecek çıkarıp sofra kurmuş. Yaşlı adamı sofraya davet etmiş, adam oturmuş ve yemek yemeye başlamış. İhtiyar günlerce aç kalmış olmalı ki önündeki yiyecekleri büyük bir iştahla yiyormuş. Ahmet hiçbir şey yemiyor sadece yaşlı adamı seyrediyormuş. Bir süre sonra yaşlı adam başını sofradan kaldırmış ve; ” oğlum kusura bakma kaç gündür açtım, yiyecekleri görünce dayanamadım. Sen de çok acıkmış olmalısın, bana bu kadar yeter gerisini sen ye. ” demiş. Çoban midesi açlıktan guruldadığı halde yaşlı adama karnının tok olduğunu, yemeğin geri kalanını da yiyebileceğini söylemiş. Yaşlı adam o an çobanın yüzüne gülümseyerek bakmış ve yemeğin geri kalanını da büyük bir iştahla yemiş. Daha sonra çoban ve yaşlı adam birkaç saat daha oturup sohbet etmişler.

 

Akşama doğru yaşlı adam oturduğu yerden kalkmış. Çoban ona gidecek yeri olup olmadığını sormuş. Eğer isterse onu bu gece evinde misafir edebileceğini söylemiş. Yaşlı adam çobana teşekkür ederek gitmesi gerektiğini söylemiş. Yanından ayrılmadan önce de çobana; ” sen çok iyi bir insansın, benim yüzümden aç kaldın bunun karşılığını sana vermek isterim. ” demiş. Daha sonra çantasından bir kaval çıkarmış ve ona uzatmış. Ahmet bu kavalı kabul etmek istememiş. ” Olmaz amca ben bunu kabul edemem, ben yemeğimi seninle Allah rızası için paylaştım. Karşılığında bu kavalı almam uygun olmaz. ” demiş. Fakat yaşlı adam çok ısrar edince onu kırmamış ve teşekkür ederek kavalı almış.

 

O günden sonra çoban hep hayvan otlatmaya giderken, yaşlı adamın verdiği kavalı yanına almış. Kavalı her çaldığında o nur yüzlü ihtiyarı hatırlamış. Yine bir gün dağda hayvanlarını otlatırken ağacın altında uyuyakalmış. O sırada otların arasından bir yılan yavaş yavaş ona doğru gelmeye başlamış. Çoban Ahmet öyle derin bir uykudaymış ki kendisine yaklaşan yılanı farkedememiş. Yılan genç adamın yanına iyice yaklaşmış ve tam onu sokacağı sırada yanında bulunan kaval da bir yılana dönüşmüş. İki yılan birbirlerine tıslayarak boğuşmaya başladıklarında çoban da onların seslerine uyanmış. Bakmış iki yılan birbirlerine saldırıp, boğmaya çalışıyorlar çok şaşırmış. Olduğu yerde öylece durup onları izlemiş. Sonunda yılanlardan birisi ölmüş, diğeri de kavala dönüşmüş. Çoban o an bakmış bu kaval yaşlı adamın kendisine verdiği kaval. O an herşeyi anlamış, ağacın altında saatlerce dua etmiş. Çoban o günden sonra kavalına gözü gibi bakmış, bu kaval yanında olduğu sürece başına hiçbir kötülük gelmemiş ve asla karnı aç kalmamış. Her öğlen vakti kavalının yanında bir tane ekmek ve bir parça peynir buluyormuş.

 

Aradan yıllar geçmiş, çoban Ahmet evlenmiş ve bir oğlu olmuş. Çocuk büyüdüğünde aile geleneği olan çobanlık mesleğini babasından devralmış. Babası çobanlık yapmaya başlayacağı ilk gün oğluna yıllar önce başından geçen olayı anlatmış ve kavalı vermiş. Oğluna eğer hayvanları otlatırken aç veya yardıma ihtiyacı olan birisini görürse mutlaka ona yardım etmesini tembihlemiş. Öğlen vakti geldiğinde genç çoban kavalın yanında bir ekmek biraz da peynir görünce babasının anlattığı olayın doğru olduğunu kendi gözleriyle görmüş. O gün bugündür çobanlık mesleği gibi sihirli kaval da çoban Ahmet’in soyundan gelenler arasında dolaşarak, insanlara yapılan hiçbir iyiliğin karşılıksız kalmadığını hatırlatmaktadır.

 } else {

Yorum Bırakınız