Bir varmış, bir yokmuş… Evvel zaman içinde kalbur saman içinde, denizlerin en orta yerinde, küçük ama meraklı bir istavrit balığı yaşarmış. Denizin dibinde hoplayan zıplayan bu istavrit, istediği zaman arkadaşları ile oyunlar oynar, istediği zaman anne ve babasıyla yüzerek kendisine yiyecek bir şeyler ararmış. Ancak bu istavrit çok ama çok meraklı bir balıkmış. ‘Denizin altını zaten her gün görüyorum, bana denizin üstü gerek’ der dururmuş. Annesi bir gün uyarmış bizim istavriti:
Anne Balık: ‘Yavrucum, şu sıralar balıkçıların av zamanı. Aman dikkatli ol! Her yiyeceğe saldırma, tedbiri elden bırakma. Ayrıca bu kadar çok meraklı da olma!’
Küçük istavrit balığı annesinin bu sözlerine başını sallayarak tamam demiş ama içini de iyiden iyiye büyük bir merak kaplamış.
Günlerden bir gün, bizim yaramaz küçük İstavrit denizin dibinde dolanırken ileride hareketsizce bekleyen bir yiyeceği görmüş. Karnı da nasıl açmış! Annesinin nasihatlerini aklına bile getirmeden var gücüyle atlamış yemeğe! Aman Allahım, o da ne! İstavrit yakalanmasın mı bizim balıkçılardan birinin oltasına!
Önce dudağında müthiş bir acı duymuş küçük yaramaz. Sonra annesinin nasihati gelmiş aklına ama iş işten çoktan geçmiş. Kalbi o kadar hızlı atıyormuş ki heyecandan ‘ne yapabilirim, nasıl kurtulabilirim’ diye düşünememiş bile!
Balıkçı Hasan Amca da oltasına takılan balığı kaçırmamak için var gücüyle asılmış oltasına. Hızla yukarı doğru çekerken yakaladığı balığın biraz büyük olması için dua ediyormuş.
Küçük yaramaz istavrit ise yukarı doğru çekildiği sırada güneşin ona vuran ışığını fark etmiş önce. Aslında hep merak edermiş ya denizlerin üstü nasıl acaba diye, işte şimdi görecekmiş denizlerin üstünün nasıl olduğunu. Ama bu merak belki de ölmesine neden olacakmış.
Son anda aklına gelmiş bizim küçük yaramazın oltadan kurtulma çabası. Başlamış kendini sağa-sola sallamaya, oltadan kurtulmaya çalışmaya. Ancak nafile, kanca hala dudağının kenarındaymış. O sırada Balıkçı Hasan kavramış irice parmakları ile bizim yaramaz istavriti.
Küçük istavrit anlamış ki artık yolun sonu. O an çok üzülmüş, keşke biraz daha dikkatli olsaydım diye kendisine kızmış durmuş. Annesi, arkadaşları, babası kısacası denizin dibindeki her şey gelmiş aklına, ama ne çare! Yaramaz küçük istavrit balıkçının minik kovasının içinde son nefeslerini alıp-veriyormuş.
O sırada bir mucize olmuş adeta. Hayattan ümidini kesen küçük istavrit minik bir kızın elinde hissetmiş kendisini. Minik kız koşarak denize atmış bizim yaramaz istavriti. Suya ilk değdiğinde yaşama tutunan balık, başlamış hızlıca yüzmeye, denizin dibine yani bildiği en güvenilir yere doğru gitmeye.
Yaramaz küçük istavrit anne-babasını bulup hemen olanları anlatmış. Anne-babası ona çok kızsa da bir daha dikkatli olması sözü ile onu affetmiş. Küçük istavrit hemen koşarak arkadaşlarını bulmuş sonra. Başından geçenleri onlara da anlatarak kendisinin düştüğü tuzağa başkalarının düşmemesi için dikkatli olmalarını söylemiş. Arkadaşları ile sohbet edip hasret giderdikten sonra da hemen anne-babasının yanına geri dönmüş.
O günden sonra küçük yaramaz istavrit balığı bir daha ne bir balıkçının oltasına takılmış, ne de denizin üzerini merak etmiş. Denizin dibinde anne-babasının sözünden çıkmayarak arkadaşları ile birlikte mutlu-mesut yaşamış, gitmiş. Küçük istavritin hayatı boyunca aklında tek bir şey kalmış: o da kendisini kurtaran ve tekrar hayata dönmesini sağlayan o minik kızmış. Küçük istavrit o minik kızı ömrü boyunca unutmamış.
Gökten üç elma düşmüş, biri yazana biri anlatana biri de akıllı ve uslu çocuklara…
10 Yorumlar