Kategori: Ninniler

Alma Attım Ninni
Alma Attım Ninni

Alma Attım Ninnisi

 

 

Alma attım yuvarlandı
Gitti beşiğe dayandı
Bebek uykudan uyandı
Nenni oğul oğul
Nenni yavru yavru
Nenni bebek bebek
Nenni yavru yavru
Nenni balım oy

Sana bebek diyemedim
Kalkıp meme veremedim
Nenni oğul oğul
Nenni yavru yavru
Nenni bebek bebek
Nenni balım oy

Deve gelir katar gider
Çamurlara batar gider

Yavrusunu atar gider
Nenni oğul oğul
Nenni yavru yavru
Nenni bebek bebek
Nenni yavru yavru
Nenni balım oy

Sana bebek diyemedim
Kalkıp meme veremedim
Nenni oğul oğul
Nenni yavru yavru
Nenni bebek bebek
Nenni balım oy

 

Mircan KAYA

[lyte id=”RP6rAigsLuo” /]

Isparta yöresinin ninnisini Mircan Kaya yorumuyla dinleyin.

Bir kız bebeğe yazılmış bu ninni çok zarif söz ve anlamlara sahip...

NİNNİLERİN MERDANESİ NİNNİ
ANNESİNİN BİR TANESİ
MİNİ MİNİ KIZIM NİNNİ
BENİM GÜZEL YAVRUM NİNNİ

NİNNİ DESEM NİHAL OLUR NİNNİ
AÇAR GÜLLER BAHAR OLUR
KIZIM UYUMAZSA NE HAL OLUR
ADI GÜZEL YAVRUM NİNNİ

NİNNİLERİN BENİ YAKAR NİNNİ
AĞZIN BAL DUDAĞIN ŞEKER
YAVRUM MİSLER GİBİ KOKAR
BENİM GÜZEL YAVRUM NİNNİ

[lyte id="tQ0pHycKg5g" /]

‘NİNNİLERİN MERDANESİ, ANNESİNİN BİR TANESİ’ MASALI

 

Bir varmış, bir yokmuş… Evvel zaman içinde, kalbur saman içinde; develer top oynarken eski hamam içinde. Horozlar tellal iken, pireler ise hamal iken. Ben ise anamın beşiğini tıngır mıngır sallar iken. Anam düşmez mi beşikten, babam düşmez mi eşikten! Biri kaptı maşayı, ben dolandım dört köşeyi… Dolana dolana durdum, bir küçük köy buldum. Var bu köyde bir anne ile bir kız, şimdi kulak verin de dinleyin, ne der size bu kız?

Eski zamanların birinde, uzak mı uzak ülkenin birinde küçük bir köy varmış. Köyün çıkışında ise neredeyse yıkılmak üzere olan çok eski bir ev varmış. Evde genç bir kadın yaşar, genç kadın küçük kızı ile bu yıkık dökük evde yaşar gidermiş.

Genç kadın, hem çalışmak hem de minik kızına bakmak zorundaymış. Gün içerisinde sabahtan akşama kadar tarlada çalışıp eline geçen üç kuruş para ile evinin ihtiyaçlarını ve kızının mamasını alırmış. Bu kadar zorluğa rağmen genç kadın asla isyan etmez, her zaman şükretmesini bilirmiş. Elindekiler ile mutlu olmayı bilen genç kadının ne fazla parada ne de büyük bir evde gözü varmış. Onun tek istediği minik kızına güzel ve iyi bir yuva vermekmiş. Bu yüzden tüm sıkıntılara rağmen genç kadının evinde neşe ve huzur hiç eksik olmaz, genç kadın hiçbir zaman evin içinde asık surat ile dolaşmazmış. Güzel kızına birbirinden güzel şarkılar ve ninniler söyler, onunla en güzel oyunları oynarmış.

Günlerden bir gün genç kadın akşam evine gelip de kızına yemeğini yedirdiğinde onu kucağına almış. Kızının güzel yüzüne, iri gözlerine ve kıvırcık saçlarına bakmış. Kızı o kadar güzelmiş ki adeta ay parçası imiş. Genç kadın içinden dua etmeye başlamış:

Genç Kadın: ‘Rabbim, sen güzel kızımın bahtını da güzel eyle. Sen bize yardım et.’

Genç kadın kızının kendisine gülümsemesi ile adeta yaşam enerjisi ile dolmuş tekrardan. Şu zor hayatta genç kadını hayatta tutan tek şey minik kızının gülümsemesi ve mutluluğuymuş. Genç kadın kızının sıcacık gülümsemesi ile güzel bir ninni söylemeye başlamış:

‘Ninnilerin merdanesi ninni

Annesinin bir tanesi

Mini mini kızım ninni

Benim güzel yavrum ninni

Ninni desem nihal olur ninni

Açar güller bahar olur

Kızım uyumazsa ne hal olur

Adı güzel yavrum ninni

Ninnilerin beni yakar ninni

Ağzın bal dudağın şeker

Yavrum misler gibi kokar

Benim güzel yavrum ninni’

 

Genç kadın söyledikçe minik kız annesinin kucağında uyuklamaya başlamış. Minik gözlerini kapatan güzel kız, en güvendiği yerde, annesinin kucağında derin bir uykuya dalmış.

Genç kadın bir süre sonra kızını beşiğine yatırmış ve ev işlerini yapmaya koyulmuş. O sırada çalan kapı ile irkilmiş. ‘Gecenin bu saatinde genç bir kadının evine gelen kim olabilir ki?’ diye düşünmüş içinden. Korku ile karışık bir duygu ile yaklaşmış kapıya. Kapının yanındaki camdan bakmış ki yaşlı bir kadın kapıda. Hemen açmış:

Genç Kadın: ‘Buyur nineciğim, kime bakmıştın?’

Yaşlı nine çaresizce genç kadına bakmış:

Yaşlı Nine: ‘Genç kızım, çok açım. Çaresizce çaldım kapını, kusuruma bakma.’

Genç kadın yaşlı ninenin haline çok üzülmüş. Evinde tek bir ekmek varmış kendisine ayırdığı. Bir an düşünmüş ve sonra o ekmeği yaşlı nineye vermeye karar vermiş. Kendisi bir gece aç kalsa da olurmuş ama yaşlı ninenin aç kalmasına dayanamazmış.

Genç kadın yaşlı nineye ekmeğini vermiş. Yaşlı nine o kadar mutlu olmuş ki, genç kadına uzun uzun dualar etmiş. Geldiği gibi bir anda yok olmuş gitmiş kapının önünden. Genç kadın yaşlı ninenin birden kaybolmasına çok şaşırmış. Ne olduğunu anlayamadan arkasını bir dönmüş ki bir de ne görsün! Evinin içinde eski olan ne varsa yenisi ile değişmiş, evi sanki o ev değil, bambaşka bir ev haline gelmiş. Ortada kocaman bir masa, üzerinde bir tek kuş sütü eksikmiş! Genç kadın ne olduğunu anlayamadan kapının önüne gelen iyilik perisinin sesi ile irkilmiş:

İyilik perisi: ‘Senin kalbinin güzelliği yüzüne yansımış. Sen az önce yaşlı nineye son ekmeğini verdin ya, o iyiliğin karşılığını kat ve kat kazandın. Artık rahat yaşayabilirsin. Bu masa sihirli bir masadır. Ne yersen ye, yenisi hemen üzerine koyulacaktır:’

Genç kadın o geceden sonra minik kızı ile birlikte rahat bir yaşam sürmüş. O gece yaptığı iyiliği ise hiçbir zaman unutmamış. Elinden geldiğinde yardım etmeye ve iyilik yapmaya devam etmiş.

Uyu Bebek Uyu Ninnisi
Uyu Bebek Uyu Ninnisi

Bir çocuk şarkısını andıran sevimli mi sevimli bir ninnimiz. Haydi uykuya melekler...

[lyte id="VPP3aGaO5HU" /]

UYU YAVRUM YİNE SABAH OLUYOR MASALI

Bir varmış, bir yokmuş… Evvel zaman içinde, kalbur da saman içinde… Develer tellal iken, bizim pireler de berber iken… Ben anamın beşiğini tıngır mıngır sallar iken… İp kopmaz mı tavandan, anam düşmez mi beşikten… Anam kapar maşayı, babam kapar meşeyi, ikisi de başlar kovalamaya beni. Döne döne durdum, kendime güzel bir köy buldum. Köyün içinde güzel bir kız buldum. Kimdir bu kız derken başladı bana masal anlatmaya, ben de başladım hayaller kurmaya… Var mısınız siz de küçük kızın anlattıklarını dinlemeye…

Vakti zamanın birinde, küçük bir kasabanın içinde kendi halinde yaşayan genç bir çift varmış. Bu çiftin dünyalar güzeli bir de kızları olmuş. Kız güzelmiş hem de ne güzel… Yüzü dersen ay parçası, gözleri dersen kömür karası… Saçları kıvır kıvır, teni pamuk gibi yumuşacık. Fakat güzeller güzeli bu kızın büyük mü büyük bir derdi varmış. Bu küçük ve sevimli kız gece olduğunda bir türlü uyku nedir bilmezmiş. Bütün gece geç saatlere kadar ağlar, annesini ve babasını uykusuz bırakırmış. En sonunda minik kızın ağlamaya takati kalmaz ve olduğu yerde sızar kalırmış. Güzel kızın annesi artık uykusuzluktan bir deri bir kemik kalmış neredeyse. Kadının bütün güzelliği gitmiş… Gece olduğundan kadını dert basmaya başlıyormuş. Güzel kızı gecenin karanlığı ile birlikte yine ağlamaya başlayacak ve onu uykusuz bırakacakmış. Kadının gözlerinin altı mosmor olmuş uykusuzluktan.

Genç kadın ve eşi bunun bir çaresi var mıdır diye doktor doktor gezmişler. Ama hiçbir doktor çare bulamamış minik kızın ağlamasına ve uyku problemine. Artık genç kadının gözünde tüm çareler tükenmiş. ‘Benim de kaderim bu herhalde’ diye düşünmeye başlamış.

Günlerden bir gün, gece ine bastırdığında genç kadı minik kızını almış ve odasın götürmüş. Onu beşiğine yatırmış ve güzel bir ninni söylemeye başlamış:

‘Uyu Yavrum Yine Sabah Oluyor

Uyumazsan Güzel Rengin Soluyor

Babacığın Gelmiş Bize Bakıyor

Uyu Yavrum Yine Sabah Oluyor

E…. E…. Pış Pış…….’

Genç kadın o kadar uykusuzmuş ki neredeyse orada uyuyup kalacakmış. Ama minik kızının ağlaması onu yerinden sıçratmış. ‘İşte yine başladık’ diye düşünmüş genç kadın. Minik kızını kucağına almış ve sakinleştirmeye çalışmış. Minik kız annesinin kucağında bile sakinleşmiyor ve ten rengi kırmızıdan neredeyse mora dönene kadar ağlamaya devam ediyormuş. O sırada dış kapının çalmasını duyan genç kadın kimin geldiğini merak ederek minik kızını beşiğine yatırarak kapıya bakmaya inmiş.

Minik kız odada tek başına kalınca uyku perisi yanına gelmiş sevimli kızın beşiğinin. Ve onunla konuşmaya başlamış:

Uyku Perisi: ‘Güzeller güzeli kız, sen neden uyku uyumuyorsun? Bak annen ne kadar mutsuz ve üzgün…’

Minik kız uyku perisine bakmış:

Minik Kız: ‘Uyku perisi, ben uyuduğumda odamda yalnız kalacağım diye çok korkuyorum. O yüzden sürekli olarak ağlıyorum ve annem de yanımdan ayrılamıyor.’

Uyku perisi minik kızın neden uyku uyumadığını ve neden sürekli olarak ağladığını şimdi anlamış. Hemen sihirli asasını çıkarmış ve birkaç sihirli cümle söyleyerek sevimli kızın beşiğine kendi gibi sevimli bir ayıcık getirmiş.

Uyku Perisi: ‘Minik kız, bu artık senin uyku arkadaşın. Bu sevimli ayıcık benim ona yaptığım sihir ile seni sürekli olarak koruyacak. Sen de böylece rahatça uyuyabileceksin. Artık anneni daha fazla üzme ve yanındaki sihirli uyku arkadaşın ile uyu.’

Minik kız uyku perisinin ona getirdiği oyuncak ayı ile çok sevinmiş. Artık uyurken odada yalnız kalmayacakmış. Oyuncak ayısına sarılmış ve zaten çok yorgun olduğu için uykunun kollarına bırakmış kendisini.

Genç kadın minik kızının sesinin kesildiğini duyunca panikle odasına koşmuş. Fakat bir de ne görsün! Güzel ve sevimli kızı beşiğinde mışıl mışıl uyuyormuş. Genç kadın çok şaşırmış. O sırada minik kızının sarıldığı sevimli bir oyuncak ayı olduğunu fark etmiş. Oyuncağın oraya nasıl geldiğini bilmiyormuş ama bu oyuncağın kızını uyuttuğunu biliyormuş.

Minik kız uyku perisinin kendisine hediye ettiği uyku ayısı ile o geceden sonra hep birlikte uyumuş. Ve bir daha annesini uyku yüzünden hiç üzmemiş.

Gökten üç elma düşmüş, üçü de tek başına ve annesini üzmeden uyuyan çocukların olmuş…

Bol Soğanlı Börülce Ninnisi
Bol Soğanlı Börülce Ninnisi

Yöreden yöreye sözleri değişiklik gösterse de melodisi ve duygusu hep aynıdır ninnilerimizin. İçimizi ısıtan, bizi çocukluğumuza götüren sımsıcak eğlenceli bir ninni.

[lyte id=”CDWZLmDwwsY” /]

KADİFEDEN PANTOLON MASALI

Bir varmış bir yokmuş… Evvel zaman içinde, kalbur saman içinde, deve tellal iken, pire berber iken, ben dayımın beşiğini tıngır mıngır sallar iken, aşağıdan gelir bir ses hem de ne ses…’ Tutun da, vurun da’ diye bir gürültü kopmaz mı? ‘Eyvah, dedim. Yandık! Şimdi bunlar susmazlar, dayımı da uyutmazlar’ Yüz ayak merdiveni bir çırpıda atladım, vardım geldim aşağıda ne var diye baktım. Bakmaz olaydım da görmez olaydım… Var bir sürü kuru kalabalık, hepsi birbirinden ayık! Nereye gidiyorsunuz böyle? Diye sordum birine, dedi ki ‘Masal dinlemeye’…’kim anlatır masalı’ dememe kalmadı, bir peri aldı beni kanadına, uçurdu götürdü masal diyarına… Bu diyardan size de var bir masal, buyurun dinleyin ey güzel çocuklar…

Zamanın birinde, küçük kasabanın birinde kendi halinde yaşlı mı yaşlı bir nine yaşarmış. Bu nine çok görmüş geçirmiş bir nine imiş. Her zaman söyleyecek bir lafı, yapacak bir işi olurmuş. Kendisine gelen gençlere öğütler verir, misafirliğe gelen çocuklara da ninniler söyler, masallar anlatırmış. Ninenin öyle güzel sesi varmış ki, bu nineye gelen her çocuk ninenin söylediği ninniden sonra hemen uyurmuş. Yaşlı ninenin adı çıkmış ya kasabada, minik bebeğini kapan herkes soluğu bu ninenin kapısında alırmış. Nine de her birine ayrı bir ninni uydurur, her çocuğu uyutarak gönderirmiş.

Günlerden bir gün genç bir kadı gelmiş kucağında minik bebesi ile. Kadının yüzünden düşen bin parça. Yaşlı nine sormuş kadına:

Yaşlı Nine: ‘Kızım, neden suratın asık böyle?’

Genç kadın neredeyse dokunsan ağlayacak. Hemen cevap vermiş görmüş geçirmiş bu nineye:

Genç Kadın: ‘Neden asık olmasın a nineciğim. Benim bu oğlan öyle bir oğlan ki, ona aldığım hiçbir pantolonu giymiyor, ille de kadifeden olanı giyiyor. E bizim de durumumuz belli. Hep kadifeden pantolon alamayız ki ona! Dersin ki minik bebe, ne anlar kadifeden. Ama başka pantolon giydirdiğimde başlıyor ağlamaya. Aman nineciğim, görmüş geçirmiş nineciğim! Sen bulursun bunun çözümünü, bir yardımcı ol bana.’

Yaşlı nine şaşırmış. Böyle bir minik çocuk daha önce ne görmüş ne de işitmiş. Minik çocuğu kucağına almış. Başlamış ona güzel bir ninni söylemeye:

‘Dandini dandini dan ister
Bey babasından don ister
Basmadan beğenmez oğlum
Kadifeden don ister’

Genç kadın ninenin uydurduğu ninni karşısında gülümsemiş. Minik çocuk da gülümsemiş. Yaşlı nine, ninni bittiğinde eğilmiş minik bebeğe, başlamış kulağına fısıldamaya:

‘Sen güzel bebek, akıllı bebek,

Ne diye üzersin anneni boş yere.

Sonra çok istersin anneni yanında,

Ama kar etmez bak sonra.

Üzme anneni boş yere,

Sonra pişman olursun ama nafile.’

Yaşlı nine minik bebeğin kulağına birkaç dua okuyup onu güzelce üflemiş. Genç kadına minik bebeği verirken genç kadına da tembihlemiş:

Yaşlı nine: ‘Güzel kızım, genç kızım. Şimdi sen kadife pantolondan başka pantolon giydirdiğinde yine ağlayacak bu minik bebek. Ama sn dayan, biraz sabret. Baktı gördü sen değiştirmiyorsun; ağlaması duracak, alışacak yeni pantolonuna. Biraz sabır kızım…’

Genç kadın o anda fark etmiş ki, minik bebeği ağladığı gibi dayanamayıp hemen değiştiriyormuş pantolonu. Oysaki sihir de keramet de biraz sabretmekmiş. Sabredip çocuğun alışmasını beklemekmiş.

Genç kadın o gün yaşlı nineden güzel bir ders öğrenmiş. O günden sonra minik bebeği de bir-iki kez ağladıktan sonra bakmış ki faydası yok bütün pantolonları giymeye başlamış.

Gökten üç elma düşmüş, üçü de sabır edenlerin olmuş…

Yağmur Yağar Ninnisi
Yağmur Yağar Ninnisi

Anadolu ezgileriyle bezenmiş dinledikçe size ve sizinle birlikte dinleyenlere iyi gelecek etkileyici bir ninni...

[lyte id="jadBVo-9tkA" /]

YAĞMUR YAĞAR NİNNİSİ MASALI

Evvel zaman içinde, kalbur saman içinde, cinler top oynarken eski hamam içinde… Hangi orman içinde, hangi ağacın tepesinden? Ben deyim şu ağaçtan, siz deyin şu yamaçtan, uçtu uçtu bir kuş uçtu. Kuş uçar mı, uçmaz mı demeye kalmadı; bir baktım bizim eşek ahırdan kaçtı… Anam kızdı bana, ben başladım ağlamaya… Derken geldi yanıma masal perisi, başladı anlatmaya en güzel hikâyeyi… Dilerseniz siz de dinleyin, masal perisinden bir iyilik isteyin…

Bir varmış, bir yokmuş… Diyarların birinde, küçük bir kasaba içinde, kocaman bahçeli güzel mi güzel bir ev varmış. Bu evde mutlu mesut yaşayan güze bir anne bir de minik kızı varmış. Bu güzel annenin zamanında yaşlı bir teyzeye büyük bir iyiliği dokunmuş. Yaşlı teyze de masal bu ya; bu güzel ve genç anneye sihirli bir elmas küpe hediye etmiş. Bu küpelerin sihri ne diye sorarsanız, ne zaman minik kız iki eli ile kulağındaki elmas küpelerine dokunsa kulağının arkasında minik bir altın çıkıyormuş. Bu gizli sırrı genç kadın kimseye söylememiş. Fazla altında ya da zenginlikte gözü de olmadığı için, sadece parası bittiği zamanlarda elmas küpelerin sihrini kullanıyormuş. Mütevazı oluşu, elmas küpelerin sihrini devam ettiren en büyük etkenmiş aslında. Genç kadın sürekli olarak şarkılarla, ninnilerle seviyormuş güzel kızını. İşte o ninnilerden birisi:

‘Yağmur yağar sere serpe

Kulağında elmas küpe

Uyuturum kızımı koka öpe

Eeee eeee ninni

Ninni benim nazlı kızım sana ninni’

Günlerden bir gün, kötü kalpli bir kadın, minik kız ile annesinin evinin yanından geçerken; güzel çiçeklerin kokusuna aldanmış ve gizlice bahçeye girmiş. Kocaman bahçenin içinde kendini kaybeden kötü kalpli kadın, tam o sırada aralık kalan pencereden evin içini görmüş. Aman Allahım! Bir de ne görsün! Minik bir kız iki eli ile kulağındaki elmas küpelere dokunmuş. Dokunması ile minik kızın kulağının arkasından küçük bir altın çıkmasın mı! Kadın güzelce almış altını eline, minik kızını sevmiş saatlerce. Kötü kalpli kadın da gördükleri karşısında hemen plan yapmış:

Kötü Kalpli Kadın: ‘O elmas küpeler benim olmalı!’

Kafasındaki planı uygulamak için zaman kaybetmek istemeyen kötü kalpli kadın, hemen kapıyı çalmış. Amacı kadını oyalayıp minik kızın kulağındaki elmas küpeleri almakmış.

Minik kızı ile oyunlar oynayan genç kadın, kapının çalınması ile irkilmiş. ‘Allah Allah kim gelebilir ki?’ diye geçirmiş aklından. Hemen az önce kızının kulağının arkasından aldığı altını güzel bir yere saklamış ve kapıyı açmış. Karşısında neredeyse kendi yaşlarında gen.ç bir bayan görünce şaşırmış. Bu kadını tanımıyormuş.

Kötü Kalpli Kadın: ‘Ben rahatsız ediyorum ama, bahçenizden geçerken güzel çiçek kokularına kayıtsız kalamadım. Bu güzel bahçenin sahibi ile tanışmak ve eğer imkanı varsa bana da güzel bir çiçek vermesi için ricada bulunmak için kapınızı çaldım.’

Genç kadın, kadının çiçeklere kaşı ilgisi olduğunu ve kibar konuşmasını görünce bu kadının zararsız bir kadın olacağını düşünmüş ve içindeki iyi niyet ile onu hemen içeri buyur etmiş. Mutfakta onun için bir şeyler hazırlarken, aynı anda balkonundan güzel bir çiçek saksısı da hazırlıyormuş.

Kötü kalpli kadın ise ‘İşte tam aradığım fırsat!’ diye düşünmüş. Hemen minik kızın yanına yaklaşmış. Hızlı bir hareket ile elmas küpeleri kulağından çıkarmaya çalışmış. Fakat o da ne! Küpeler yerinden çıkmadığı gibi birdenbire kadının eli de yanmasın mı? Kadın acı içinde yanmaya ve kıvranmaya başlamış olduğu yerde. Diğer kadın da balkondan koşarak içeri girdiğinde bu kadının aslında kötü niyetli bir kadın olduğunu ve kızının küpelerini çalmaya çalıştığını anlamış. Hemen kadını evinden kovmuş. Koşarak minik kızına sarılmış ve bir daha asla bu kadar dikkatsiz davranmayacağına dair söz vermiş.

Aman çocuklar siz siz olun, her gördüğünüz iyi gibi görünen kişiye inanmayın!

Çamlıbelden Çıktım Yayan Ninnisi
Çamlıbelden Çıktım Yayan Ninnisi

İçimize dokunacak kadar duygu dolu, sizi bulutların arasında hissettirecek, huzurla dinleyeceğiniz içli ninnilerimizden biri.

 

Bir varmış, bir yokmuş… Evvel zaman içinde kalbur saman içinde, develer tellal iken, horozlar imam iken, mandalar berber iken… Annem daha kaşıkta, babam daha beşikte… Ben de babamın beşiğini tıngır mıngır sallar iken… Babam düştü beşikten, alnını yardı eşikten… Geç bunları tekerlemeci, masal gelir eşikten…

Zamanın birinde Sivas’ın Çamlıbel köyünde bir çoban yaşarmış. Çoban sabah meralara çıkar, hayvanları otlatır; gezer dolaşır akşam da tekrar evine gelirmiş. Çobanın evde bir eşi, bir de beşikte bebesi… Mutlu yaşamlarına devam eder, kimseden yardım beklemeden geçinir giderlermiş.

Günlerden bir gün, çoban yine toplamış bütün hayvanları. Almış meraya götürmüş, bırakmış otlamaya. Fakat o sırada uzaktan gelen sesler işitmiş. Seslerin ne olduğunu anlamaya çalışmış. Daha da dikkat kesilmiş, can kulağı ile dinlemiş. Seslerin at sesi olduğunu anlamış. ‘Bu kadar ses yapacak kadar at burada ne arar’ diye geçirmiş içinden. O sırada ufuk çizgisinde kendisine doğru yaklaşmakta olan en az on tane atlı görmüş. Çoban o anda anlamış ki bunlar eşkıya imiş.

Hemen hayvanları ıslıkla çağırmaya ve toplamaya çalışmış. Ama nafile! O hayvanları toplasa bile buradan gidene kadar atlar ile gelen eşkıyalar onu çoktan yakalarmış. Çoban çaresizlikle başlamış dua etmeye:

- ‘Yarabbi, sen yardım et! Bu hayvanlar benim değil. Bu eşkıyalar hayvanları alır da giderse, ben ne yaparım? Ne derim sahiplerine…’

Çoban hayvanları toparlayamadan eşkıyalar yanında bitmiş. Çobanın etrafında bir dolanmış, çobanı süzmüşler. Eşkıyaların başındaki adam söyle bir bakmış çobana:

Eşkıya: ‘Çoban! Söyle bakalım tüm hayvanlar bu kadar mı?’

Çoban çaresizce yanıtlamış eşkıyanın sorusunu:

Çoban: ‘Evet, hepsi bu kadar. Ama onları almayın, ne olur! Bu hayvanlar bana emanet. Ben ne derim sonra sahiplerine!’

Baş eşkıya haince gülmüş saf çobanın bu sözlerine:

Eşkıya: ‘Ne yani sen şimdi bu kadar hayvana dokunmayın, bırakın mı demek istiyorsun? Seni saf çoban! Eşkıyaların elinden bir şey kurtulmaz, bilmez misin?’

Eşkıyalar hayvanların hepsini sürü şekline getirip kendi diyarlarına doğru sürmeye başlamışlar. Zavallı çoban ise olduğu yerde kalakalmış. Şimdi köye dönüp ne cevap verecekmiş!

Çoban havanın yavaş yavaş kararmaya başlaması ile birlikte köy dönmek zorunda olduğunu anlamış. Düşmüş yollara… Yarı yola vardığında ise köylüyü bulmuş karşısında. Çoban tam kendini anlatacakken köylülerden biri çıkmış ortaya:

Köylü: ‘Hey çoban! Nerede bizim hayvanlarımız, nerede kaldın bu saate kadar!’

Çoban üzüntüsünden ne diyeceğini bilemiyormuş. Ama karşısında açıklama bekleyen köylüler de varmış. En sonunda başlamış anlatmaya. Sözleri bitince köylü halkın kendisini anlamasını beklerken hiç ummadığı bir tepki ile karşılaşmış:

Köylü: ‘Sen ne dersin kendini bilmez çoban! NE demek eşkıyalar aldı gitti! Senin görevin bizim hayvanlarımızı korumak değil mi! Biz sana bu yüzden vermez miyiz paranı. Nereden bilelim hayvanları senin kaçırmadığını?’

Çoban kendisine iftira atan köylüye hayretle bakmış:

Çoban: ‘Siz beni hiç tanımaz mısınız? Ben böyle bir şey yapacak biri miyim? Bunca senedir birlikte çalışmadık mı? Bana nasıl böyle bir iftira atarsınız?’

Köylüler, çobanın sözlerine inanmayarak onu yarından tez yok köyden kovmuşlar. Çoban hem kendine atılan iftira karşısında hem de ekmeğinden olduğundan çok üzgünmüş. Eve gidip eşyalarını toplamış. Eşini ve bebeğini de almış yanına. Gece sabaha vardığında çoban kendisine güvenmeyen bu insanlar arasında daha fazla kalmayıp düşmüş yollara… O sırada çobanın söylediği bir türkü ise sonrasında olmuş moda…

‘ÇAMLIBEL'DEN ÇIKTIM YAYAN

DAYAN EY DİZLERİM DAYAN

KARDAŞ ATLI BACI YAYAN

NENNİ NENNİ, NENNİ NENNİ

NENNİ NENNİ, NENNİ BEBEK OY

BEBEĞİMİN BEŞİĞİ ÇAMDAN

YUVARLANDI DÜŞTÜ DAMDAN

BEY BABASI GELİR ŞAMDAN

NENNİ NENNİ, NENNİ NENNİ

NENNİ NENNİ, NENNİ BEBEK OY

BEBEĞİMİN BEŞİĞİ BAKIR

YERİNDEN KALKMIYOR AĞIR

BEN SALLARIM TAKIR TAKIR

NENNİ NENNİ, NENNİ NENNİ

NENNİ NENNİ, NENNİ BEBEK OY’

 

[lyte id="qlcEumwvEkY" /]
Atem Tutem Men Seni Ninnisi
Atem Tutem Men Seni Ninnisi

Atem Tutem Men Seni

Atem Tutem Men Seni

Şekere Katem Men Seni

Akşama Baben Gelen de oyy 

Önüne Atem Men Seni

Kültürümüzün en önemli öğelerindendir ninnilerimiz. Bir ananın evladına olan sevgisini dile getirdiği güzel bir ninni, hem siz hem çocuğunuzun dinlemeye doyamayacaklarından biri...

[lyte id="0DKbbCUG0zo" /]
Eşekli Ninni
Eşekli Ninni
[lyte id="lJyxq6mHCYA" /]

EŞEKLİ NİNNİ MASALI

Bebek gülücüklerinin kulaklarınızda yer edeceği, sevgi ve şefkat dolu bir annenin yavrusuna söylediği eğlenceli bir ninni.

EŞEK SENİN AĞZINLA
FIRIN MI YAPAYIM
FIRINLI DAĞLAR
SÜMBÜLLÜ BAĞLAR
BEN NERDE KALAYIM OY

EŞEK SENİN BURNUNLA
ÇEŞME Mİ YAPAYIM
ÇEŞMELİ DAĞLAR
SÜMBÜLLÜ BAĞLAR
BEN NERDE KALAYIM OY

EŞEK SENİN KUYRUĞUNLA
KAMÇI MI YAPAYIM
KAMÇILI DAĞLAR
SÜMBÜLLÜ BAĞLAR
BEN NERDE KALAYIM OY

EŞEK SENİN GÖZÜNLE
FİNCAN MI YAPAYIM
FİNCANLI DAĞLAR
SÜMBÜLLÜ BAĞLAR
BEN NERDE KALAYIM OY

 

Bir varmış bir yokmuş… Evvel zaman içinde kalbur saman içinde, develer tellal iken pireler berber iken, ben babamın beşiğini tıngır mıngır sallar iken, eski zamanların birinde, zaman zaman içinde iken… Uzak mı uzak, gözün bile görmediği, kulakların adını hiç işitmediği ülkelerin birinde kendi halinde yaşayan bir çoban varmış. Bu çoban kendi kendine yaşayan, gündüz vakti gelince koyunları otlatan; gece vakti gelince ise erkenden yatıp uyuyan; kimseciklere bir zararı da dokunmayan bir çobanmış. Günler günler üzerinden geçerken, günlerden bir gün bu çobanın hayatını değiştirecek bir gelişme yaşanmış.

Çoban her sabah yaptığı gibi erkenden uyanmış. Elini-yüzünü yıkayıp kahvaltısını hazırlamış. Hızlıca kahvaltısını yapan çoban, koyunları otlatmak için meraya çıkmak için kendisini hazırlamış. Eski kıyafetlerini giymiş, ayağına çizmelerini geçirmiş. Tam kapıyı açmış, ahıra doğru yol alacakmış ki, evinin karşısındaki ağacın dibinde ağaca bağlı olan bir eşek görmüş. Çoban şaşkın bir şekilde bakakalmış bu eşeğe. O sırada bir de eşek konuşmaz mı? Çoban hem şaşkın hem de biraz korkmuş bir şekilde dönmüş eşeğe:

Çoban: ‘Allahım aklımı yitiyorum galiba. Eşek kardeş, sen az önce konuştun mu?’

Eşek: ‘Evet, konuşuyorum tabi. Ben sana arkadaşlık etmeye yoldaş olmaya geldim.’

Çoban önce şaşırsa da sonra sevinmiş. Hiç arkadaşı olmayan şu zamanlarda eşek ona iyi bir arkadaş olabilirmiş. Eşeği de almış yanına, o günden sonra başlamış eşek ile çoban birlikte yol almaya.

Çoban da eşek de az gitmiş, uz gitmiş, dere tepe düz gitmiş… Hem koyunları otlatmış, hem de dertleşmiş, muhabbet etmiş. Günler ikisinin konuşmaları ile su gibi akıp geçerken, çoban ve eşek iyi bir arkadaş oluvermiş.

Fakat bu konuşan eşek, aslında sahibi tarafından ormanda terk edilen kötü düşünceli bir eşekmiş. Eşeğin çok konuşması ve sahibinin aklına yanlış fikirleri sokmaya çalışması, sahibini bir süre sonra rahatsız etmeye başlamış. Eşeğin iyi bir dost olmadığını ve onu yanlış davranışlara sürüklediğini gören eşeğin sahibi en sonunda eşeği ormanın ortasında bırakmış, gitmiş…

 

 

Eşek de ormanda tek başına kalıp ne yapacak? Aklına girecek başka bir sahip aramış kendisine. O anda görmüş bizim zavallı çobanı. Anlamış tek başına kasabadan çok uzakta bu evde yaşadığını. ‘İşte tam aradığım kişi’ diye geçirmiş içinden. ‘Ben bu çobanın eşeği olurum. Sonra da onun kafasına girerim. Onunla birlikte dağın en tepesindeki altın mağarasını ele geçiririm’ diyerek bir sabah çobanın evinin önünde çıkmış çobanın karşısına.

Eşek ve çobanın arkadaşlığı pekiştikçe eşek kafasına olan fikirleri çobana anlatmaya başlamış. En sonunda bir gün altın mağarasının efsanesinden bahsetmiş çoban arkadaşına:

Eşek: ‘Çoban kardeş… Bak sen çok iyi birisin. Bana a sahiplik yaptın. Şimdi ben de iyilik yapma zamanı. Zamanında rahmetli dedemizin bize anlattığı bir altın mağarası efsanesi vardı. Dedem haramilerin eşeği idi ve o mağaraya çuvallar ile altın taşıdığını söylerdi hep. Mağaranın yerini ben biliyorum, var mısın benimle yola çıkmaya?’

Çoban önce biraz düşünse de altın lafı onun aklını çelmeye yetmiş. Eşeğin sözüne güvenmiş ve evini de ahırını da koyunlarını da bırakıp eşeğin peşine takılmış. Dağın tepesindeki altın mağarasını bulmak için yollara düşmüş.

Çoban ve eşek az gitmiş, uz gitmiş, dere tepe düz gitmiş. Aylardan sonra varmış dağın tepesine. Ancak o da ne! Dağın tepesinde ne bir mağara var, ne de altın yüklü çuvallar. Çoban neye uğradığını şaşırmış. Eşek burada yaşayabilirmiş, ama ya çoban ne yapacakmış!

Danalı Bebek Ninni
Danalı Bebek Ninni

Dandini dandini danalı bebek
Mini mini elleri kınalı bebek
Annesi babası çok sever
Uyur büyür nazlı bebek

 

 

Dandini dandini dastana
Danalar girmiş bostana
Kov bostancı danayı
Yemesin lahanayı

 

 

Dandini dandini danadan
Bir ay doğmuş anadan
Kaçınmamış yaradan
Mevlam korusun nazardan
Eee eeee.

 

Size çok tanıdık gelecek, çocukluğunuzu anımsayacağınız, ana kucağının sıcaklığını tekrar duyup özleyeceğiniz dokunaklı bir anadolu ninnisi. Bu ninniyle bizler büyüdük. Şimdi bizim yetiştireceğimiz nesilde. Tatlı rüyalar onların olsun...:)

[lyte id="-d5Pjij4qoI" /]