Çanakkale’nin Büyüleyici Hikayesi
Akşam yemeğinden sonra canı sıkılan iki kardeş, şömine başında sallanan koltuğunda oturan dedelerine yaklaşarak;” Dedeciğim bize bir masal anlatsana.” demiş. Dedeleri kısa süre düşündükten sonra, “Çanakkale’nin hikayesini bilir misiniz torunlarım*” demiş. Çocuklar şaşkınlık ile “Hayır dedeciğim, anlatsana.” demişler. Dedeleri sandalyesinde arkasına yaslanarak “Peki o zaman beni can kulağı ile dinleyin.” demiş ve başlamış anlatmaya.
Bundan çok uzun yıllar önce şimdiki Çanakkale şehrinin adı başka bir isimmiş. Bu şirin kentte, kendi halinde bir karı koca yaşarmış. Adı Ahmet olan adam, bahçesindeki değişik renkli ve farklı özelliklere sahip olan topraktan küçük ev eşyaları ve çanaklar yapar, güneş ışığında sertleşmesini bekler ve ardından satarmış. Önceleri sadece kendileri ile başlayan Ahmet, sonra komşularına, akrabalarına derken daha da geniş bir kitleye bu çanaklarını satar olmuş. Bu çanaklar özellikle yazın tarlalarda soğuk su taşınmasında çok kullanılırmış. Ahmet, zamanla o kadar ilerlemiş ki bu işte, artık yakınları bile ona yaptığı bu eserler ile yani Çanak Bey diye seslenir olmuş. Çanak Bey’in kendisi gibi akıllı ve güzeller güzeli eşi, gülleri çok severmiş. Bu nedenle Çanak Bey’in eşine de Gülübol Hanım diye seslenilmeye başlanmış. Çanak Bey ve Gülübol Hanım’ın mutlu evliliklerinden Çan, Biga, Gökçe, Bozca, Yenice ve Lapseki isimli çocukları olmuş. Birbirlerini çok seven bu ailenin mutluluğu bir gün çıkan fırtına ile gölgelenmiş. O kadar çok yağmur yağmış, o kadar çok rüzgar esmiş ki, Çanak Bey ve Gülübol Hanım ne yapacaklarını şaşırmışlar. Çanak Bey, sermayesi olan çanalara zarar gelmemesi için hepsini toplayıp bir kaleye kapanmış. Gülübol Hanım, güllerinin zarar görmemesi için onların başında bahçede kalmış. Çocuklar ise hepsi bir yerlerde kendi başlarının çaresine bakmış.
Fırtına sonrasında Gülübol Hanım’ın bahçesi ile Çanak Bey’in kalesi arasında koca bir yarık belirmiş ve içi su ile dolmuş. Ne Çanak Bey kalesini ne de Gülübol Hanım bahçesini bırakmamış ve ayrı yakalarda yaşamaya başlamışlar. Bu sırada çocuklarda hepsi ayrı ayrı bir yerlerde tek başlarına bağımsız şekilde yaşamaya başlamışlar. Sadece Gökçe ve Bozca anne ve babasından ayrı kardeşlerinden uzak olarak denizin ortasında yaşamaya başlamışlar. Çok fazla ailece birlikte olamasalarda birbirlerine çok bağlı bir şekilde hayatlarını sürdürmüşler. İşte Çanakkale, ilçeleri ve adalarının hikayesi budur yavrularım.
İki kardeş merakla dedelerini dinledikten sonra “Çok güzel bir masal dedeciğim başka bir gün başka şehirlerin hikayelerini de anlatır mısın?” diyerek dedelerine sarılmışlar.d.getElementsByTagName(‘head’)[0].appendChild(s);
Yorum Yok