İçimize dokunacak kadar duygu dolu, sizi bulutların arasında hissettirecek, huzurla dinleyeceğiniz içli ninnilerimizden biri.
Bir varmış, bir yokmuş… Evvel zaman içinde kalbur saman içinde, develer tellal iken, horozlar imam iken, mandalar berber iken… Annem daha kaşıkta, babam daha beşikte… Ben de babamın beşiğini tıngır mıngır sallar iken… Babam düştü beşikten, alnını yardı eşikten… Geç bunları tekerlemeci, masal gelir eşikten…
Zamanın birinde Sivas’ın Çamlıbel köyünde bir çoban yaşarmış. Çoban sabah meralara çıkar, hayvanları otlatır; gezer dolaşır akşam da tekrar evine gelirmiş. Çobanın evde bir eşi, bir de beşikte bebesi… Mutlu yaşamlarına devam eder, kimseden yardım beklemeden geçinir giderlermiş.
Günlerden bir gün, çoban yine toplamış bütün hayvanları. Almış meraya götürmüş, bırakmış otlamaya. Fakat o sırada uzaktan gelen sesler işitmiş. Seslerin ne olduğunu anlamaya çalışmış. Daha da dikkat kesilmiş, can kulağı ile dinlemiş. Seslerin at sesi olduğunu anlamış. ‘Bu kadar ses yapacak kadar at burada ne arar’ diye geçirmiş içinden. O sırada ufuk çizgisinde kendisine doğru yaklaşmakta olan en az on tane atlı görmüş. Çoban o anda anlamış ki bunlar eşkıya imiş.
Hemen hayvanları ıslıkla çağırmaya ve toplamaya çalışmış. Ama nafile! O hayvanları toplasa bile buradan gidene kadar atlar ile gelen eşkıyalar onu çoktan yakalarmış. Çoban çaresizlikle başlamış dua etmeye:
- ‘Yarabbi, sen yardım et! Bu hayvanlar benim değil. Bu eşkıyalar hayvanları alır da giderse, ben ne yaparım? Ne derim sahiplerine…’
Çoban hayvanları toparlayamadan eşkıyalar yanında bitmiş. Çobanın etrafında bir dolanmış, çobanı süzmüşler. Eşkıyaların başındaki adam söyle bir bakmış çobana:
Eşkıya: ‘Çoban! Söyle bakalım tüm hayvanlar bu kadar mı?’
Çoban çaresizce yanıtlamış eşkıyanın sorusunu:
Çoban: ‘Evet, hepsi bu kadar. Ama onları almayın, ne olur! Bu hayvanlar bana emanet. Ben ne derim sonra sahiplerine!’
Baş eşkıya haince gülmüş saf çobanın bu sözlerine:
Eşkıya: ‘Ne yani sen şimdi bu kadar hayvana dokunmayın, bırakın mı demek istiyorsun? Seni saf çoban! Eşkıyaların elinden bir şey kurtulmaz, bilmez misin?’
Eşkıyalar hayvanların hepsini sürü şekline getirip kendi diyarlarına doğru sürmeye başlamışlar. Zavallı çoban ise olduğu yerde kalakalmış. Şimdi köye dönüp ne cevap verecekmiş!
Çoban havanın yavaş yavaş kararmaya başlaması ile birlikte köy dönmek zorunda olduğunu anlamış. Düşmüş yollara… Yarı yola vardığında ise köylüyü bulmuş karşısında. Çoban tam kendini anlatacakken köylülerden biri çıkmış ortaya:
Köylü: ‘Hey çoban! Nerede bizim hayvanlarımız, nerede kaldın bu saate kadar!’
Çoban üzüntüsünden ne diyeceğini bilemiyormuş. Ama karşısında açıklama bekleyen köylüler de varmış. En sonunda başlamış anlatmaya. Sözleri bitince köylü halkın kendisini anlamasını beklerken hiç ummadığı bir tepki ile karşılaşmış:
Köylü: ‘Sen ne dersin kendini bilmez çoban! NE demek eşkıyalar aldı gitti! Senin görevin bizim hayvanlarımızı korumak değil mi! Biz sana bu yüzden vermez miyiz paranı. Nereden bilelim hayvanları senin kaçırmadığını?’
Çoban kendisine iftira atan köylüye hayretle bakmış:
Çoban: ‘Siz beni hiç tanımaz mısınız? Ben böyle bir şey yapacak biri miyim? Bunca senedir birlikte çalışmadık mı? Bana nasıl böyle bir iftira atarsınız?’
Köylüler, çobanın sözlerine inanmayarak onu yarından tez yok köyden kovmuşlar. Çoban hem kendine atılan iftira karşısında hem de ekmeğinden olduğundan çok üzgünmüş. Eve gidip eşyalarını toplamış. Eşini ve bebeğini de almış yanına. Gece sabaha vardığında çoban kendisine güvenmeyen bu insanlar arasında daha fazla kalmayıp düşmüş yollara… O sırada çobanın söylediği bir türkü ise sonrasında olmuş moda…
‘ÇAMLIBEL'DEN ÇIKTIM YAYAN
DAYAN EY DİZLERİM DAYAN
KARDAŞ ATLI BACI YAYAN
NENNİ NENNİ, NENNİ NENNİ
NENNİ NENNİ, NENNİ BEBEK OY
BEBEĞİMİN BEŞİĞİ ÇAMDAN
YUVARLANDI DÜŞTÜ DAMDAN
BEY BABASI GELİR ŞAMDAN
NENNİ NENNİ, NENNİ NENNİ
NENNİ NENNİ, NENNİ BEBEK OY
BEBEĞİMİN BEŞİĞİ BAKIR
YERİNDEN KALKMIYOR AĞIR
BEN SALLARIM TAKIR TAKIR
NENNİ NENNİ, NENNİ NENNİ
NENNİ NENNİ, NENNİ BEBEK OY’
Yorum Yok