Bir varmış bir yokmuş… Evvel zaman içinde kalbur saman içinde, develer tellal iken pireler berber iken… Buralardan çok uzak çok da eski zamanların birinde küçük bir köy varmış. Bu köyün zengin mi zengin bir padişahı, bu padişahın da güzeller güzeli bir kızı varmış. Padişah kızını çok sever, bir dediğini iki etmezmiş. Güzeller güzeli kızının başına bir şey gelecek diye çok korkar, onu sarayın bir adım dışarısına bile çıkarmazmış. Padişahın güzel kızı Pembe Sultan, bütün günlerini sarayın içerisinde geçirir, dışarının nasıl bir yer olduğunu bile bilmezmiş. Hep aynı nedimeler ile arkadaşlık yapan Pembe Sultan, bazen dışarısının nasıl bir yer olduğunu merak eder, nedimelerinden masal dinler gibi dışarıdaki hayatı dinlermiş.
Bu köyde yaşayan bir de yaşlı ama tonton bir amca varmış. Bu amca köyün sütçüsüymüş ve her gün büyük süt tenekeleri ile köye süt dağıtırmış. Tonton sütçü amca aynı zamanda sarayın da sütçüsüymüş ve her hafta iki gününü sadece saraya ayırır, hem sütleri saraya taşır hem de mutfağına girip sütlü tatlılar yaparmış. Bu tonton sütçü amcanın güzel mi güzel akıllı mı akıllı bir tanecik de kızı varmış. Kızın adı Ayşecikmiş. Ayşecik küçük yaşından itibaren elinden geldiğince babasına yardımcı olmaya çalışır, babasının yükünü hafifletirmiş.
Ayşecik küçüklüğünden beri sarayı merak eder dururmuş. Bunu babasına söylediğinde ise babası daha küçük olduğunu ve biraz büyümesi gerektiğini söylemiş. Ayşecik o gündür bu gündür babasının onu saraya götüreceği günü bekler, dururmuş.
Ayşecik günlerden bir gün daha fazla dayanamamış ve babasından rica etmiş:
Ayşecik: ‘Babacığım bugün beni saraya götürür müsün?’
Babası Ayşecik’in yaşının daha küçük olduğunu söyleyecekmiş ancak kızına baktığında ne kadar hevesli olduğunu görmüş. Kızının bu hevesini kırmak istememiş:
Baba: ‘Tamam kızım, sen artık on yaşında büyük bir kız oldun. Seni saraya götürebilirim. Ancak orada dikkatli olacaksın, yaramazlık yapmayacaksın ve büyük bir kız gibi benim sözümden çıkmayacaksın. Anlaştık mı?’
Ayşecik: ‘Anlaştık babacığım. Çok teşekkür ederim’ demiş.
Ayşecik’in içi içine sığmıyormuş. Küçüklüğünden beri merak ettiği sarayı sonunda görecekmiş. Ayşecik, kahvaltı bittiği gibi süt güğümlerinin at arabasına yüklenmesine yardımcı olmuş. İş bitince de babası ile birlikte arabaya binmiş ve at arabası saraya doğru yola çıkmış.
Aslında çok da uzun olmayan ancak Ayşecik için bir asır gibi geçen bir sürenin ardından babası ve Ayşecik saraya varmış. Ayşecik sarayın kapısını gördüğü gibi içinden ‘ne kadar da kocaman’ diye geçirmiş. At arabası sarayın iç avlusuna girdiğinde mutfaktan birkaç kişi babasına yardım etmek için kapının kenarında bekliyormuş. Babası at arabasını durdurmuş ve Ayşecik’e dönmüş:
Baba: ‘Ayşecik, ben şimdi bu süt güğümlerini içeri taşıyacağım ve mutfakta tatlı yapacağım. Seni de bu sırada Narin Teyze’nin yanına bırakacağım. O sana sarayı gezdirecek. Onu sakın üzme ve lafından çıkma, tamam mı güzel kızım’ demiş.
Ayşecik hemen babasına ‘tamam’ demiş ve kendisini gülümseyerek karşılayan Narin Teyze’nin elinden tutmuş. Narin Teyze sarayın temizliğinde çalışan hizmetlilerden birisiymiş. Uzun yıllar sarayda çalışmış ve saray ahalisi tarafından çok sevilirmiş.
Narin Teyze: ‘Gel bakalım Ayşecik, ben sana sarayı gezdireyim’ demiş.
Ayşecik Narin Teyze ile birlikte koskocaman sarayın odalarını, salonlarını gezmiş, dolaşmış. Sarayın içine dışından daha çok hayran kalan Ayşecik, Narin Teyze’ye merak ettiklerini de sorarak bilgilenmiş. Narin Teyze de bu akıllı ve uslu kız çocuğu ile sarayı gezmekten memnunmuş.
Ayşecik ve Narin Teyze koridorda yürürken karşılarından gelen Pembe Sultan’ı ve nedimelerini görmüşler. Narin Teyze Ayşecik’ e en öndekinin Pembe Sultan olduğunu, bir şey sorarsa cevap vermesini, sözlerine dikkat etmesini söylemiş usulca. Pembe Sultan da kendi yaşındaki bu kızı hemen fark etmiş. Yanlarına yaklaştıklarında Ayşecik’ i bir süre süzdükten sonra Narin Teyze’ye dönerek;
Pembe Sultan: ‘Narin Teyze misafirimiz mi var’ diye sormuş.
Narin Teyze: ‘ Efendim, bu kız sütçünün kızıdır. Saraya ilk kez geliyormuş. Benden kendisini sarayın içinde gezdirmem istendi’ demiş.
Pembe Sultan kendi yaşında biri ile tanışacak olmanın verdiği heyecan ile hemen Ayşecik’e dönmüş:
Pembe Sultan: ‘ Sarayı beğendiniz mi? Bu arada adınız öğrenebilir miyim?’ demiş.
Ayşecik kendisi ile aynı yaşlarda olan Pembe Sultan’ ın dostça tavırlarından çok memnun olmuş. Hemen ses tonuna dikkat ederek;
Ayşecik: ‘Efendim, adım Ayşecik. Ben küçük yaşımdan itibaren merak ederdim, acaba saray nasıl bir yer diye. Şimdi geldim, sarayı gezdim, gördüm. Gerçekten büyük ve çok güzel bir yermiş. Hayran olmamak elde değil’ demiş.
Pembe Sultan Ayşecik’in konuşmasından da tavırlarından da çok memnun kalmış. İlk defa nedimelerinden başka dışarıdan yabancı biri ile konuştuğu için de çok mutluymuş.
Pembe Sultan: ‘ Ayşecik, istersen odama geçelim, orada konuşmamıza devam edelim’ demiş.
Ayşecik ile Pembe Sultan, iki saate yakın konuşmuşlar. Pembe Sultan ilk kez bir arkadaş edinmenin verdiği mutluluk ile o kadar sevmiş ki Ayşecik’i… Ayşecik de Pembe Sultan’ı çok ama çok sevmiş. Ayşecik babasının kendisini aradığını duyunca onu üzmeden ayrılmak zorunda kalmış Pembe Sultan’ın odasından. Ayşecik ile Pembe Sultan, yarın sabah yeniden buluşmak üzere ayrılmışlar.
Akşam yemeğinden sonra Padişah, Pembe Sultan’ı yanına çağırmış. Bugün sütçünün kızı ile kendi kızının görüştüğünden haberi olan Padişah, bunun yanlış bir davranış biçimi olduğunu kızına anlatmış. Sütçünün kızının alelade bir köylü kızı olduğunu söyleyen Padişah, kendi kızının bu kız ile arkadaş olmasını istemediğini de eklemiş.
Pembe Sultan babasının sözleri karşısında çok ama çok üzülmüş. Tam babasına Ayşecik’in ne kadar hanımefendi ve zarif bir kız olduğunu anlatacakken babası sinirli bir şekilde ayağa kalkmış:
Padişah: ‘Ayşecik mayşecik anlamam ben! Onunla bir daha görüşmeyeceksin! İşte bu kadar!’ demiş.
Pembe Sultan babasının net tavrı karşısında hiçbir şey diyememiş. Odasına gitmiş ve bütün gece ağlamış.
Ertesi sabah Ayşecik Pembe Sultan ile buluşacağı için yine çok heyecanlıymış. Babası ile birlikte saraya giden Ayşecik, babası işini yaparken avlunun içinde Pembe Sultan’ı beklemiş. Ancak ne gelen olmuş ne de giden… Ayşecik uzun süre bekledikten sonra Pembe Sultan’ın gelmeyeceğini anlamış ve babası ile birlikte eve dönmüş. Fakat aklında fikrinde hep tek bir soru varmış: Pembe Sultan neden buluşmaya gelmedi?
Pembe Sultan ise ilk kez biri ile arkadaşlık kurmasını babasının engellemesine çok ama çok üzülmüş ve yemeden içmeden kesilmiş. Birkaç güne kalmamış yataklara düşmüş. Padişah kızının halini gördüğü gibi hemen ülkenin en iyi doktorlarını çağırtmış ancak Pembe Sultan’ın derdine kimse derman bulamamış! Sürekli olarak Ayşecik’in adını sayıklayan Pembe Sultan’ın halini gören Padişah, sonunda pes etmiş ve Ayşecik’ in saraya getirilmesini istemiş.
Pembe Sultan’ın hasta olduğunu duyan Ayşecik hiç vakit kaybetmeden koşmuş arkadaşının yanına. Ayşecik’i yatağının ucunda gören Pembe Sultan ise çok sevinmiş ve onun tatlı sesi ile güzelce uyumuş, dinlenmiş. Pembe Sultan’ın hastalığının en iyi ilacı Ayşecik olmuş.
Kızının sağlığının yeniden yerine geldiğini gören Padişah ise Ayşecik’e teşekkür üzerine teşekkür etmiş. Hakkında düşündükleri yüzünden çok pişman olan Padişah, Ayşecik’e ‘Sen artık benim ikinci kızımsın’ demiş.
Gökten üç elma düşmüş, üçü de en iyi arkadaşların olmuş…
Bir Yorum