Bir varmış, bir yokmuş,
Allahın kulu çokmuş.
Evvel zaman içinde,
Kalbur saman içinde,
Deve tellâl iken,
Pire berber iken,
Ben on beş yaşında iken,
Anamın babamın beşiğini
Tıngır mıngır sallar iken,
Var varanın, sür sürenin,
Destursuz bağa girenin
Hali budur hey!
Yârân-ı safa,
Bekri Mustafa,
Kaynadı kafa…
Ak sakal, kara sakal, pembe sakal,
Yeni berber elinden çıkmış bir taze sakal…
Kasap olsam sallayamam satırı,
Nalbant olsam nallayamam katırı,
Hamamcı olsam dost ahbap hatırı…
Doğru kelâm,
Bir gün başıma yıkıldı hamam.
Dereden siz gelin, tepeden ben.
Tahta merdiven, taş merdiven, toprak merdiven…
Tahta merdivenden çıktım yukarı,
O güzel kızlar;
Andıkça yüreğim sızlar.
O perdeyi kaldırdım,
Baktım köşede bir hanım oturur,
Şöyle ettim, böyle ettim,
Tabanının altına bir fiske vurdum.
Buradan kalktık, gittik gittik…
Az gittik, uz gittik,
Dere tepe düz gittik,
Altı ay, bir güz gittik…
Bir de arkamıza baktım ki,
Bir arpa boyu yer gitmişiz.
Yine kalktık, gittik,
Gide gide gittik…
Göründü Çin Maçin padişahının bağları…
Girdik birine,
Değirmencinin biri değirmen çevirir.
Yanında bir de kedisi var.
O kedideki göz,
O kedideki kaş,
O kedideki burun,
O kedideki ağız,
O kedideki kulak,
O kedideki yüz,
O kedideki saç,
O kedideki kuyruk…
Sevgili çocuklar, azla yetinmeyen insanların sonunda başına neler geldiğini biliyor musunuz? İşte size az ile yetinmeyen ve çok olsun isteyen birinin başına gelenler…
Bir varmış, bir yokmuş… Evvel zaman içinde kalbur saman içinde, uzak mı uzak diyarların birinde köylü bir adam yaşarmış. Köylü adam her gün erkenden kalkar, işlerini halleder, ardından tüm gün tarlada çalışır ve akşam evine geldiğinde tarlasından topladığı yemişler ile karnını doyururmuş. Bu çalışkan köylünün kümesindeki tavuklardan biri ise sihirli tavukmuş. Bu sihirli tavuk kendisine çok ilgi ve sevgi gösterildiğini hissettiğinde altından bir yumurta yumurtluyormuş.
Köylü bir sabah kümesi açıp da tavuğun altında altın bir yumurta görünce sevinçten çığlık atmaya başlamış. Bu altın yumurta onun için o kadar değerliymiş ki, sanki milyonlara sahip olmuş gibi sevinmiş. Köylü hiç vakit kaybetmeden kasabaya inerek kuyumcuya altını bozdurmuş.
Gel zaman git zaman köylü, tavuğun altın yumurtlamasına alışmış. Tavuğu her akşam seviyor, okşuyor ona gereken tüm ilgiyi gösteriyormuş. Tavuk da sihirli ya, köylünün elindeki paranın ne zaman bittiğini tahmin ediyor, altın yumurtasını o zaman yumurtluyormuş. Köylü tavuğun altında altın yumurtayı bulduğu anda her zaman yaptığı gibi kuyumcuya gider ve altını bozdurup ihtiyaçlarını alırmış.
Köylünün ekonomik durumu altın yumurtlayan tavuğu sayesinde gittikçe daha iyi hale gelmiş. Altın yumurtalar sayesinde her istediğini alabilecek kadar zengin olmuş. Bu zenginlik köylü adamın çalışmasını yavaşlatmaya başlamış. Artık çalışmaya pek de ihtiyacı kalmadığını düşünen köylü, önce tarlalarını satarak her gün tarlaya gitme derdinden kurtarmış kendini. Ardından ineklerini de satarak her sabah inek sağmaktan da kurtulmuş. Köylünün artık tek geçim kaynağı tavuğun yumurtladığı altınmış.
Köylü adamı gören arkadaşları onu tanıyamaz hale gelmiş. Kendini çok zengin gören köylü, arkadaşlarını aşağılamaya ve onlara tepeden bakmaya başlamış. Bütün gün evinin bahçesindeki çimlerin üzerinde yatıp tembellik yaparken, eskiden kendisinin de gittiği gibi, tarlaya giden arkadaşları ile dalga geçermiş.
Yine bir gün çimde yatan köylü, arkadaşının inekleri çayıra götürdüğünü görmüş ve onunla dala geçmek için olduğu yerden kalkmış:
Köylü: ‘Hey! Sen çalışırken ben yatıyorum ama yine de senden zenginim. Bırak çalışmayı be adam, benim gibi rahatına bak!’
Köylü adamın arkadaşı yanıt vermekte gecikmemiş:
Arkadaşı: ‘Sen yat kalk da o altın yumurtlayan tavuğuna dua et! Yoksa beş parasız kalmıştın ortada! Ama şunu da unutma, o tavuktan gelen altınlar geçici, senin kendi emeğin ile kazandığın para kalıcıdır.’
Köylü arkadaşının dediği bu lafları pek de umursamamış. ‘Eskisi gibi çalışmaya ne gerek var, zaten istemediği kadar param var’ diye geçirmiş içinden.
Günler haftaları, haftalar ayları kovalarken; köylü artık parasını çar-çur etmeye başlamış. Elindeki parası çok olduğundan dolayı düşünmeden harcıyor, gerekli- gereksiz her şeyi satın alıyormuş. Paranın çok olduğunu ve tavuğun da hep yumurtlayacağını düşünüp, ‘nasılsa bu para bitmez’ diyerek avutmuş kendini.
Fakat işler köylünün düşündüğü gibi gitmemiş. Gereksiz yere birçok harcama yapan köylü adam, elindeki parayı tükettiği gibi; tavuğun yumurtladığı altın yumurtayı da yettirememeye başlamış. Oldukça zor bir duruma düşen köylünün aklına ani bir fikir gelmiş.
Elindeki paraların bitmesi üzerine daha fazlasını isteyen köylü, tavuğun midesinde bir hazine olduğunu düşünmeye başlamış. Başka türlü tavuk nasıl altın yumurtlayabilirmiş ki!
Köylü bir sabah erkenden tavuğu kesip midesindeki hazineyi çıkarmayı kafasına koymuş. Hemen eline kocaman bir bıçak alıp kümese gitmiş. Tavuğu almak için kümese eğilmiş ve tavuğu kümesten çıkarmış. ‘Midesindeki tüm altın hazinesi benim olacak’ diyerek tavuğu oracıkta kesmiş!
Fakat köylü adam umduğunu bulamamış. Tavuğun midesinde ne altın hazinesi, ne de başka bir şey varmış! Tavuğun midesi bomboşmuş! Köylü adam yaptığı hatanın farkına varmış ama nafile! Çok altın kazanayım derken elindeki altın yumurtlayan tavuktan da olmuş.}
Yorum Yok