Akıl Okulu

 

Evvel zaman içinde,
Kalbur saman içinde,
Cinler cirit oynarken
Eski hamam içinde..
Ben deyim şu ağaçtan,
Siz deyin şu yamaçtan,
Uçtu uçtu bir kuş uçtu;
Kuş uçmadı, gümüş uçtu.
Gümüş uçmadı, Memiş uçtu.
Uçar mı, uçmaz mı demeye kalmadı;
Anam düştü eşikten,
Babam düştü beşikten…
Biri kaptı maşayı,
Biri aldı kaşağıyı;
Dolandım durdum dört köşeyi..
Vay ne köşe bu köşe!
Dil dolanmadan ağız varmaz bu işe;
Bu köşe yaz köşesi,
Şu köşe kış köşesi,
Şu köşe güz köşesi,
Diye iki tekerleyip üç yuvarlarken
Aşağıdan sökün etmez mi Maraş paşası!..
Hemen bir fare deliği bulup,
Attım kendimi dışarı;
Gelgelelim şu mahalleninin yumurcakları
Haşarı mı haşarı;
Bir fiske vurdular enseme,
Gözlerim fırladı dışarı!..
Az gittim uz gittim..
Dere tepe düz gittim.
Çayır çimen geçerek,
Lale sümbül içerek;
Soğuk sular içerek,
Altı ayla bir güz gittim.
Bir de dönüp ardıma baktım ki, ne göreyim,
Gide gide bir arpa boyu yol gitmişim!
Vay başıma, hay başıma;
Bu yol bitecek gibi tükenecek gibi değil,
Ya bir devlet kuşu konsa başıma,
Ya da alsa beni kanadına kaşına,
Demeye kalmadı bir de gördüm ki, ne göreyim?
Adıyla sanıyla, yeşiliyle alıyla,
Zümrüdü anka dedikleri değil mi?
Kafdağının üstünden
Süzüm süzüm süzülüp gelmiyor mu?
Bakın be yahu!
Yüzü insan, gözü ahu.
Ne maval, ne martaval,
İşitilmedik bir masal bu!..

Bir varmış, bir yokmuş… Çocuklara masallar anlatan Aydede, bu gece çocuklara hangi güzel masalı anlatacakmış? İşte Aydede’nin masalı…

Bundan asırlar önce, uzak ülkelerin birinde küçük bir kasaba varmış. Bu kasabanın adı Yitan kasabasıymış. Kasabada yaşayan oldukça zengin bir adam da varmış. Adamın zenginliği tüm şehri satın alacak kadar çok, sayısız küpü dolduracak kadar da tükenmez imiş.

Günlerden bir gün bu küçük kasabada önemli bir haber kulaktan kulağa dolanmaya başlamış. En sonunda kasabanın meydanında bir çığırtkan başlamış bağırmaya:

Çığırtkan: ‘Ey ahali! Duyduk duymadık demeyin, terli su içmeyin. Az konuşu, öz konuşun. Gel gelelim benim size verecek haberime. Komşu başkentimize büyük bir Akıl Okulu açılmış. Bu okula gidenler, okulda akıl öğreniyormuş.’

Zengin adam bu duyuruyu duyduğunda var gücü ile gülmeye başlamış. Yanındaki arkadaşlarına dönerek:

Zengin Adam: ‘Ben hayatımda bu kadar saçma bir şey görmedim! Bir insan ya akıllıdır ya da değildir. Akıl sonradan kazanılmaz ki! Bu okul nasıl akıl öğretecek ki?’

Zengin adam akşam eve gittiğinde çocuklarına da durumdan bahsetmiş. Bu adamın üç tane çocuğu varmış fakat üç çocuğu da okula gitmiyormuş. Zengin adam elindeki paraya o kadar çok güveniyormuş ki, çocuklarını okutmaya gerek bile görmemiş. Fakat çocuklarından büyük olan babasının bu tavrından pek memnun değilmiş. Babası Akıl Okulu konusunu anlatınca da dayanamamış, içinden geçenleri söylemiş:

Oğul: ‘ Baba, sen yanlış düşünüyorsun. Okumak gibisi var mı? İstediğin kadar zengin ol, para ile alamayacağın tek şey bilgidir.’

Zengin adam oğlunun bu sözlerini uzun bir süre düşünmüş. Günlerce, gecelerce bu sözler ile yatmış, kalkmış. Aklına Akıl Okulu düşmüş bir kere, sürekli onu düşünür, dururmuş. En sonunda kararını vermiş zengin adam. Atlamış atına, düşmüş yollara. Amacı Akıl Okulu’na gidip burada öğretilen bilgilerin neler olduğunu görmekmiş.

Zengin adam az gitmiş, uz gitmiş; dere-tepe düz gitmiş. Günlerce, gecelerce yolda geçirmiş. En sonunda başkente yaklaştığı bir sırada yolda yaşlı bir ihtiyara denk gelmiş. İhtiyara nereye gideceğini sormuş. İhtiyar da başkente gittiğini söyleyince zengin adam attan inmiş ve yaşlı ihtiyarı ata bindirerek başkente kadar götürmüş.

Başkente geldiklerinde yaşlı ihtiyarın bir isteği daha varmış:

Yaşlı ihtiyar: ‘Oğlum, madem bu iyiliği yaptın, beni meydana kadar da götür de sana dua üzerine dua edeyim.’

Zengin adam yaşlı ihtiyarı attan indirmeden meydana kadar götürmüş. Tam meydana geldikleri esnada yaşlı adam birdenbire bağırmaya başlamış:

Yaşlı ihtiyar:’ İmdat! Kardeşler yardım edin, bu adam benim atımı çalmaya çalışıyor!’

Bütün ahali hemen yaşlı ihtiyar ve zengin adamın yanına toplanmış. Yaşlı ihtiyarın görüntüsü insanların ona acımasına neden olmuş. Etraftaki herkes suçlu olarak zengin adamı görmüş:

Ahali: ‘Adam sen utanmıyor musun? Bu yaşlı adamı dolandırmaya nasıl vicdanın el verir?’

Zengin adam şaşırmış. Kendini ifade etmeye çalışmış. Adamı yarı yoldan aldığını ve iyilik yaptığını, atın kendisine ait olduğunu ifade etmiş. Ama adamı kimse dinlememiş! Herkes adamı da önlerine alıp kasabanın hakiminin yerine gitmiş.

Zengin adam hakimin karşısında çıkmış. Hakim önce adamı sonra da yaşlı ihtiyarı dinlemiş. Ardından yardımcısını yanına çağırmış:

Hakim: ‘ Bana hemen bir nalbant, bir baytar bir de saraç çağırın.’

Yardımcı fırlamış ve çok geçmeden yanında üç kişi ile gelmiş. Zengin adamın atını sırası ile nalbant, baytar ve saraç incelemiş. Hakim hepsine sıra ile atın hangi memlekete ait olduğunu sormuş. Hepsi de atın kendi memleketlerinden olmadığını, atın Yitan yöresine ait bir at olduğunu söylemişler. Hakim bunun üzerine zengin adamı yanına çağırmış:

Hakim:’ Beyefendi at sizin atınızdır. Atınızı alıp gidebilirsiniz, suçsuz olduğunuz ortaya çıktı. Yaşlı adama da gereken ceza verilecektir.’

Zengin adam çok şaşırmış. Hakime sormuş:

Zengin Adam:’ İyi de siz bunu nasıl anladınız? Bu adamlar atın Yitan bölgesine ait olduğunu nereden bildiler?’

Hakim zengin adama dönerek:

Hakim: ‘Beyefendi, bu kişiler ve ben de dahil hepimiz Akıl Okulu’nda okuduk. Bildiğimiz her şeyi okulda öğrendik. Bize o okulda iyi ve doğruyu öğreterek doğruya nasıl ulaşılacağını da gösterdiler.’

Zengin adam memleketine döndüğü gibi başından geçenleri herkese anlatmış. Ve artık bilginin ne kadar değerli olduğunu çok iyi biliyormuş. Çocuklarının hepsini de Akıl Okulu’na göndermiş.

 

akil-okulu}

Yorum Bırakınız