Bir varmış bir yokmuş… Evvel zaman içinde kalbur saman içinde ben diyeyim yıllar sen de asırlar önce, büyük mü büyük güzel mi güzel bir orman varmış. Bu ormanın içerisinde türlü türlü yemişler, rengârenk çiçekler, birbirinden büyük ağaçlar varmış. Ormanın yakınındaki köyden gelen köylüler ağaçların bakımları yapar, ağaçlara su verir, kuruyan dalları temizler ve en sonunda ağaçlar yemiş vermeye başlayınca da yemişleri toplarlarmış. Köylüler o kadar severek o kadar itina ile bakıyorlarmış ki bu ağaçlara; ağaçlar da yemişlerin en güzelini ve en sulusunu bu köylüler için hazırlıyormuş.
Günlerden bir gün köylülerin çocukları oyun oynarken köyün sınırları dışarısına çıkmış. Çocuklar oynadıkları oyuna kendilerini o kadar çok kaptırmış ki; köyden uzaklaştıklarını ve ormanın içine girdiklerini anlamamışlar bile. Ancak ormanın içinde renkli ve büyük ağaçları gördüklerinde köyden uzaklaştıklarını ve ormana vardıklarını anlamışlar. İçlerinden biri;
-‘ Arkadaşlar bakar mısınız? Bu ağaçlarda ne kadar güzel meyveler var böyle. Hepsi de ne kadar lezzetli gözüküyorlar di mi?’
Çocuklar arkadaşlarının bu lafı üzerine meyveleri incelemeye başlamış. Aman da aman tüm meyveler ne kadar da güzel ne kadar da sulu sulu gözüküyorlarmış! İçlerinden biri dayanamamış;
-‘ E o zaman neden bekliyoruz, hadi koparıp yiyelim’ demiş.
Diğer arkadaşları birbirine bakmışlar. Bunun doğru olup olmadığını bilememişler. Ama köyden uzaklaştıkları ve karınlarının acıkmaya başladığı da bir gerçekmiş.
-‘Ne olacak sanki arkadaşlar, baksanız ya burada o kadar çok meyve var ki bizim kopardıklarımız fark edilmez bile’ demiş.
Çocukların hepsi karınları çok acıktığı için arkadaşının bu tavsiyesine ‘peki’ demiş ve başlamışlar bu güzel meyvelerden koparmaya. Meyveleri toplamaya başlayan çocuklar keşke meyveleri düzgün toplasalar… Çocuklar açlıktan hiç düşünmeden, ağaçların dallarını kırarak toplamışlar bütün meyveleri. Ağaçlar çocukların bu tutumları karşısında çok üzülmüş çünkü hepsinin dalları kırılmış ve canları yanmış. Çocuklar ağaçlara verdikleri zararın farkında olmadan bir güzel karınlarını doyurmuşlar ve oyunlarına devam etmişler.
Ertesi gün aynı grup yine gelmiş ormana. Dün yedikleri meyvelerin lezzeti hepsinin damaklarında kalmış. Ağaçlara yaklaşan çocuklar başlamışlar dalları kıra kıra meyveleri koparmaya. Ağaçlar yine üzülmüş, yine canları yanmaya başlamış. Ama çocuklar bu durumu bir türlü anlayamamış.
Tam da bu sırada dallara zarar vererek toplayan çocukları gören yaşlı bir adam hemen bağırmış;
-‘ Heyyy çocuklar! Siz ne yapıyorsunuz orada? Böyle meyve toplanır mı Allah aşkına!’ demiş.
Çocuklar yaşlı adamın sözleri üzerine ağaçlardan meyve koparmayı bırakmışlar. Ama nerede yanlış yaptıklarını anlayamamışlar. Sonuçta bu ağaçlardan köylüler de meyve koparmıyor mu diye düşünen çocuklar yaşlı adamın neden kızdığını anlayamamışlar. Ancak bu sırada çocukların yanına yaklaşan yaşlı adam onlara neyi yanlış yaptıklarını anlatmaya başlamış;
-‘Çocuklar, bu orman ve bu ormandaki ağaçlar köylülerin. Dolayısı ile bu meyvelerden istediğiniz kadar koparıp yiyebilirsiniz. Ancak siz meyveleri toplarken ağaçlara zarar veriyorsunuz. Bakın ağaçların dallarına… Hepsini kırmışsınız. Dalları kırılan ağaçlar bir daha meyve vermez ki! Siz böyle yaparsanız ne siz ne de biz bir daha bu ağaçlardan meyve yiyebiliriz. Bu ağaçları koruyun çocuklar tamam mı?’
Çocuklar yaşlı amcanın bu lafları üzerine çok utanmış. Meyve toplamak isterken ağaçlara ne kadar zarar verdiklerinin farkında değillermiş ancak yaşlı amca anlattığında ağaçlara ne kadar zarar verdiklerini anlamışlar. Çocuklar bunun üzerine ağaçlardan özür dilemişler ve yaşlı adama teşekkür etmişler. Bir daha da asla ağaçlara zarar vermemişler.
2 Yorumlar