Evvel zamanda,
Fakirler handa,
Beyler de konağında yaşarmış.
Buna öfkelendim,
Bir hayli söylendim,
Aldım başımı çıktım dışarı.
Görmeyin gidişimi,
Bakmadan sağa sola,
Düştüm bir yola.
Az gittim, uz gittim,
Dere tepe düz gittim,
Çayır çimen geçerek,
Arpa buğday biçerek,
Soğuk sular içerek,
Altı ay bir güz gittim.
Yürüdüm, yürüdüm,
Vardım bir bağa,
Daldım bir konağa,
Vay sen misin dalan,
Kimi kolumdan tuttu,
Kimi bacağımdan,
Attılar beni bir dağa,
Zoruma gitti.
Başladım ağlamağa.
Karşıma çıktı bir derviş,
Derviş amca dedim:
Bu ne iş?
Kuru idim ıslandım;
Sel beni neyler?
Bulut oldum uslandım,
Yel beni neyler?
Vay gidi dünya,
Kimi güler, kimi söyler.
Kulak verin bu masala,
Keloğlan ne iş tutar, ne eyler.
Aslan, kurt ve tilki kankalar birlikte sözleşip ava gitmişler. Av epey bereketli ve verimli geçmiş. Günün sonunda, bir öküz, bir keçi ve iri bir de tavşan avlayan kafadarlar avlarını bir mağaraya sürüklemişler. Aslan kurda dönerek “Hadi bakalım kurt dostum, şu hayvanları paylaştır da karnımızı doyuralım artık işimize bakalım.” Demiş.
Kurt ezile büzüle: “Ey büyük sultanım.” Demiş. “Şu öküzü siz buyurun, keçi benim, tavşanda tilki kardeşin olsun müsadenizle.” Demiş.
Aslan birden çok kızmış. Ve “Bre küstah!” demiş. Sen kim oluyorsun da böyle öneride bulunuyorsun ha! Ben varken payları dağıtmak sana mı düştü?” Üzerine bir de pençe darbesiyle kurdu yere sermiş. Bu kez tilkiye dönüp “Öyle aval aval bakma bakayım zaten sinirliyim, haydi paylaştır şu avları bakalım.” Demiş.
Tilki “Pay etmek haddim değil ama madem emir buyurdunuz söyleyeyim. Sabah kahvaltıda tavşan ağzınıza layık olur, öküz öğle yemeğinde iyi gider akşama kadar eritip gece iyi uyursunuz. Keçiyi de akşam yutarsınız afiyetle.” Demiş.
Aslan bu paylaştırmadan çok hoşlanmış ve tilkiye, bu kadar adil bir paylaştırmayı nereden öğrendiğini sormuş. Tilki de: “Yüce efendim!” demiş. “Şu haddini bilmez kurdun halinden öğrendim.” Demiş.
Yorum Yok