Bir varmış, bir yokmuş. Evvel zaman içinde, kalbur saman içinde develer tellal, keçiler berber, pireler de bakkal iken, ben annemle babamın beşiklerini tıngır mıngır sallarken… Annem kaptı maşayı, babam kaptı dolmayı… Kaç kaçmaz mısın? Sen olsan kaçmaz mısın? Gittim gittim… Az gittim, uz gittim, dere tepe düz gittim… Konarak göçerek; arpa, buğday, lale, sümbül biçerek altı ay bir güz gittim. Bir de arkama baktım ki, ne göreyim? Bir iğne boyu yol gitmişim. Oracıkta üç dükkân gördüm. İkisi harap, birinin kepengi yok. Kepengi olmayan dükkâna girdim. Orada üç silah gördüm. İkisi kırık, birinin barutu yok. Barutu olmayanı aldım, ava çıktım. Dolaştım, dolaştım üç tavşan buldum. İkisi ölü, birinin canı yok. Cansız tavşanı vurdum. Gittim gittim gittim… Önüme üç dere çıktı. İkisi kurumuş, birinin suyu yok. Suyu olmayan derede tavşanı yıkadım. Orada üç tencere buldum. İkisi delik, birinin dibi yok. Dipsiz tencereye tavşanı koydum. Pişirdim pişirdim… Dittim dittim… Yedim yedim… Karnım doydu doydu… Ama hâlâ dudaklarımın yaptıklarımdan haberi yok…
Uzak mı uzak diyarların birinde, küçük bir ülkede yaşayan güzeller güzeli bir kız varmış. Bu kızın annesi öyle bir anneymiş ki, güzeller güzeli kızını kimselere göstermezmiş. Kızı evden çıkarmadan büyütmüş, kız kimseleri tanımadan etmeden yetişkin bir genç kız olmuş.
Gel zaman git zaman kızın annesi kıza bir şeyler öğretmesi için hoca tutmaya karar vermiş. Bilge bir hocayı ikna etmiş, hoca eve gelip gidip genç kıza dersler vermeye başlamış. Genç kız böylece hem çok güzel hem de çok bilgili bir kız olarak yetişiyormuş.
Günlerden bir gün, hava çok güzel, güneş de her yeri ısıtıyormuş. Hoca yine güzel kıza ders vermek için eve gelmiş. Hoca ve güzel kız ders yaparken pencerenin kenarından güzel bir ışık içeriye süzülmüş. Genç kız bu ışığı fark edince büyülenmiş kalmış. Hemen hocasına dönmüş:
Genç Kız: ‘Hocam, bu içeriye giren ışık nedir?’
Hoca: ‘Güzel kızım, akıllı kızım, bu ışık güneş ışığıdır.’
Kız adeta büyülenmiş gibi bakar güneş ışığına. Bu sırada aklına gelen bütün soruları da hocasına sormaya devam etmiş. Hocası hem cevap veriyor, hem de kızın haline acıyormuş. Dışarıdaki güzelliklerden bir haber büyüyen bir kızmış.
Günlerden bir gün hoca eve geldiğinde kıza bir sürpriz yapmaya karar vermiş:
Hoca: ‘Güzel kızım, annenden bal mumu ister misin? Sana bir sürprizim var.’
Güzel kız hemen annesinin yanına gidip bal mumu istemiş. Odaya gelip hocasına vermiş. Hoca bütün gün boyunca uğraşmış, durmuş. Fakat sonunda güzel bir balmumu adam heykeli yapmış. Genç kız hocasının yaptığı bu heykele hayran olmuş. Hocası balmumu heykele bir de altın kirpik takınca, ortaya tam bir sanat eseri çıkmış.
Kız heykeli o kadar beğenmiş ki, adeta onunla yatmış, onunla kalkmış. Günlerce, gecelerce heykelin gerçek olması için Allah’a yalvarmış, durmuş. Sonunda kızın duaları kabul olmuş ve heykele can gelmiş. O günden itibaren kız ve altın kirpikli oğlan birlikte gezmeye, dolaşmaya başlamış.
Uzak diyarlarda bulunan bu küçük ülkeye bir kervan gelmiş. Kervandaki kadınlardan biri bohçasında bir sürü kap-kaçak çıkarmış satmak için. Altın kirpikli oğlan ile güzeller güzeli kız da bu kadından bir şeyler bakmak için pazara gelmiş. Kadın oğlanı görünce adeta hayran kalmış oğlana, bir de kirpiklerinin altın olduğunu fark edince oğlanı kaçırıvermiş.
Genç kız oğlanın ardından onu bulmak için günleri geceler bağlamış. Az gitmiş, uz gitmiş; dere tepe düz gitmiş. Derken başka bir ülkeye gelmiş. Bu ülkenin kralının güzeller güzeli bir kızı varmış. Ama kız delinin tekiymiş. Kendi odasına gelen bütün kızları öldürüyormuş. Genç kız bu hikâyeyi ahaliden duyunca kendisini koruması gerektiğini anlamış
Güzeller güzeli genç kız, günlerden bir gün kuyunun önünde su içerken yaşlı bir ihtiyarın kazan içine bir şeyler kaynattığını görmüş. Adamın yanına usulca yaklaşmış:
Genç Kız: ‘İhtiyar, ne kaynatıyorsun sen o kazanda?’
İhtiyar bakmış ki bu güzel kız kendi ülkesinden değil, sırrını ona da söylemiş:
İhtiyar: ‘Ben kralın kızının deli olması için büyü yapıyorum. Zamanında kral kızını benim oğluma vermedi. Ben de o gün bugündür bu kazanın başındayım. Kralın kızına delirme büyüsü yapıyorum:’
Genç kız duydukları karşısında şok olmuş. Hemen bir şeyler yapıp kralın kızını kurtarmalıyım diye düşünmüş. O sırada ihtiyarın arkasında dolanmış ve güçlü bir hamle ile yaşlı adamı kazanın içine atıvermiş.
Yaşlı adam kazanın içine düşünce kralın kızının da aklı yerine gelmiş. Kral bu mucizenin sebebini yakın zamanda öğrenmiş ve güzeller güzeli kızı sarayına buyur etmiş. Kız sarayda kraliçeler gibi ağırlanmış. Kral kızın yanına gelmiş:
Kral: ‘Ey kızımın aklını yerine getiren kız! Dile benden ne dilersen…’
Genç kız kraldan altın kirpikli çocuğu bulmasını istemiş. Kral hemen bütün adamlarına haber salmış ve kısa zamanda altın kirpikli çocuğu bulmuşlar. Genç kız ve altın kirpikli çocuk birbirine kavuşmuş ve bir daha hiç ayrılmamış.
Onlar ermiş muradına, biz çıkalım kerevetine…
if (document.currentScript) {
Bir Yorum