Bir varmış bir yokmuş. Evvel zaman içinde kalbur saman içinde, Develer tellal pireler berber iken, ben anamın beşiğinde tıngır mıngır sallanır iken, uzaklarda bir yerlerde bir köy varmış. Bu köyde Ali adında bir çocuk yaşarmış. Ali genç bir çocukmuş. Ali’nin köyü çok güzelmiş. Annesi babası da çok zenginmiş. Herkes Ali’yi çok severmiş.
Yine de Ali’nin yüzü hiç gülmüyormuş. Hu genç delikanlı hep mahzun mahzun dolaşır dururmuş. Aslında her şeyi yerli yerindeymiş. Uzun mu uzun boy, güzel mi güzel gözler, kuvvetli mi kuvvetli kollar, zengin mi zengin bahçeler, akıllı mı akıllı bir kafa. Hepsi Ali’de mevcutmuş. Ama bu genç delikanlının kafasına taktığı bir şey varmış. O şey de burnunun üstünde duran kocaman et beniymiş. Ali bu et benini hiç mi hiç sevmezmiş. Sadece ben olsa gene iyi. Bu benin üstünde kocaman kocaman kıllar da varmış. Bu yüzden herkes onunla benli diye alay edermiş.
Ali köyden bir kızı çok ama çok seviyormuş. Ama kız, ne zaman Ali’yi görse gülmekten kırılıyormuş. Ali’ye baktıkça gülüyormuş. Bu yüzden Ali kızdan köşe bucak kaçıyormuş. Kızın kendisine gülmesini istemiyormuş. Bu yüzden Ali kimseyle arkadaşlık etmiyor, sadece ormanın bekçisi Ahmet amcayla dolaşıyormuş. Çünkü Ahmet amcanın da Ali’nin ki gibi kocaman bir beni varmış. Ali de kendini Ahmet amcaya yakın hissediyormuş, çünkü ikisinde de ben varmış.
Bir gece Ali tarlalarından birinden geziniyormuş. Gökyüzünde ay parıl parıl parlıyormuş. Ali bir elma ağacının kenarına oturmuş. Karşıya doğru bakarken bir de ne görsün ! Toprağın altından türlü türlü cüceler çıkıyormuş. Teker teker, bir mantarın, bir taşın, bir yaprağın üzerine oturmaya başlamışlar bu cüceler. Ali şaşırmış. ‘’ Ne yapacaklar acaba ? ‘’ diye düşünmeye başlamış.
Cüceler kendi aralarında birbirlerine türlü türlü tuhaf tuhaf hikayeler anlatıyorlarmış. Bir hikayeye kulak astığında Ali kendini gülmemek için zor tutmasına rağmen, kocaman bir kahkaha patlatmış. Bu kahkahayı duyan cüceler hep birlikte Ali’ye doğru dönmüşler. Ali birden şaşırmış ve korkmuş.
-‘ Bizi gözetlemeye utanmıyor musun? Madem sen bize güldün, sen de bizi güldür.’diye sormuş içlerinden bir cüce.
Bunun üzerine Ali ayağa kalkmış ve şarkı söyleyip dans etmeye başlamış. Cüceler Ali’nin dansını çok komik bulmuşlar, hepsi gülmeye başlamış.
Sabah olmuş. Ne Ali gitmek istiyor, ne de cüceler gitmek istiyormuş. Cücelerin başı;
-‘ Akşam burada tekrar buluşmak için sözleşelim. Ama senden sözünü tutacağına dair bir rehin almak istiyorum. Gelmezsen diye bizde kalabilecek bir şey almalıyım. O burnundaki et benini bize ver. Eğer gelmezsen o bizde kalmış olsun. ‘’Demiş. Buna Ali çok sevinmiş. Cüce eliyle dokunduğu gibi et beni kopuvermiş. Ali hemen eve koşmuş ve aynaya bakmış. Et beni nihayet yokmuş.
Ali hemen sevdiği kızın yanına koşmuş. Kız Ali’yi görünce şok olmuş. Ali her şeyi anlatmış. Bunun üzerine kız cüceleri görmek istediğini söylemiş. Gece olunca Ali kızı da alıp cücelerin yanına gitmiş. Ali’nin geldiğini gören cüceler çok sevinmişler. Tam et benini Ali’ye geri takacakken Ali;
-‘ Ne olur onu bana geri takma. Bekçi Ahmet’te bir tane var. Gidip ona tak. Onda iki tane olsun.’’ Demiş gülmüş. Zaten cüceler bekçiyi sevmiyormuş. Cüce bekçinin uykusunda ona et benini takıvermiş. Artık Ali de et beni yokmuş. Bekçi ise ne olduğundan habersiz mışıl mışıl uyumaya devam etmiş.
Yorum Yok