Bir varmış bir yokmuş. Evvel zaman içinde kalbur saman içinde pireler berber, develer tellal iken, ben anamın beşiğinde tıngır mıngır sallanır iken, bende çok uzaklarda bir yerlerde bir köy varmış. Bu köyde çok dertli bir Adam yaşarmış. Neden mi dertliymiş diyecekseniz. Gelin anlatayım.
Bu dertli beyimizin adı Ali imiş. Ali’nin çok bereketli toprakları, tarlaları, sürülerce koyunları, bir kocaman ahır inekleri varmış. Ali bunlarla geçimini sağlarmış. Hem de ne sağlamak! Vakti zamanında köyün en zenginlerindenmiş. Ne oldu da Ali böyle dertlendi dediğinizi duyar gibiyim. Ali’ye olanlar olmuş.
Alilerin köyünün toprakları çok bereketliymiş. Her sene köylüler yağmur duası yaparlar, ve dualarının karşılığını almışlardır ki, her sene de çok güzel yağmur yağarmış. Topraklar kuraklık nedir bilmez, başka köylere göre 2 katı meyve sebze verirmiş. Gel gelelim geçen kıştan sonra, toprağın bereketi kaçmış. Birden topraklar kuraklaşmaya, üstünde ot bile bitmemeye başlamış. E hal böyleyken, Ali’nin topraklarında da hiçbir meyve büyümez, hiçbir sebze büyümez olmuş. Tarlalarına ne ekse hemencik kuruyorlarmış. Böyle olunca hayvanları da aç kalmış ve birer birer zayıf düşmüşler. Gün geçtikçe hayvanlar açlıktan ölmeye başlamışlar. Lakin gel gelelim aylar geçiyor topraklarda hala ot bitmiyormuş. Ali’nin karısı da açlıktan vefat etmiş. Ali evde bir başına kalakalmış. Hayvanları ölmüş, karısı ölmüş, Ali yaşıyormuş. Ben bu acıyla nasıl yaşarım. Bu kadar derde nasıl katlanacağım ben diye düşünürken birden aklına bir fikir gelmiş. Dünya’nın en dertsiz insanını bulacak , onun yanında çalışmak için yalvaracakmış. Böyle hayal kurup düşmüş yollara. Yollar gitmiş, yollar giderken günler geçmiş aylar geçmiş. Kimi görse, en az onun kadar dertliymiş gördüğü bulduğu insanlar. Daha da gitmiş. Dereleri tepeleri aşmış. Bir gün yürürken kocaman bir ev görmüş.Daha önce hiç o kadar süslü ve büyük bir ev görmemiş. Bahçesinden içeri girdiğinde bir de bakmış ki tüm bahçede meyve ağaçları, tarlalar, tarlalarda sebzeler, hepsi de çok sağlıklı duruyorlarmış. Ali bu duruma çok şaşırmış. Kendi köyü kurakken bu köyde bütün yemişler kocamanmış. Kapıyı çalıp, evin sahibini görmek istediğini söylemiş. Uşak kapıyı açıvermiş. Kapı kocaman bir salona açılmış. Salonun sonunda da kocaman bir masanın öbür ucunda bir adam oturuyormuş. Ali usulca seslenmiş.
-‘ Merhaba! Ben yabancı bir köyden geliyorum. Dünya’nın en dertsiz adamını arıyordum. Ve buldum. Sizin bahçeniz çok güzel. Bir sürü yemiş var. Oysa bizim köyümüzde ağaçlarda yaprak bile kalmadı. Bütün hayvanlarımız öldü. Çoğu köylü açlıktan öldü. Bende evimden çıktım geldim. Dünyanın en dertsiz insanın yanında çalışacağıma yemin verdim. Ne olur izin verin sizin yanınızda çalışayım.’’
Bunu duyan adam cevap vermiş.
-‘Ey oğul! Sen sanır mısın ki ben dertsizim? 6 oğlum vardı. Kuraklıktan, açlıktan hepsi öldü. Bütün yemişlerim çürüdü, bütün hayvanlarım öldü. Aynı senin gibi perişan haldeydim. Bir gün umudum tükendiğinde yanımda ufacık bir orman perisi beliriverdi. Bana elindeki tohumları verip, bunları ekmemi söyledi. Bende ektim. Böyle güzel bir bahçeye sahipsem hepsi umudumun tükendiği zaman beliren o peri sayesindedir. Şimdi sana tavsiyem şudur ki; köyüne dön ve sabret. Sabreden derviş muradına erermiş. Sen bekle, inanırsan peri gelir seni de bulur.’’
Adamın dediklerini dinleyip dönmüş Ali. Aylar sonra uyandığında yatağının ucunda bir avuç tohum bulmuş. İşte o zaman anlamış ki eğer gerçekten sabrederse zamanla istedikleri kabul olurmuş.
Yorum Yok